Tepkinizi nasıl alırsınız?
Bugüne kadar toplumsal muhalefete yegane katılım şekli, yazdıklarımızı okuyarak "oh" demek olan, onların yerine yazmamıza, onların yerine konuşmamıza, onların yerine itiraz etmemize, onların yerine "çıkıntılık" etmemize, onların yerine "öteki"leşmemize, onların yerine kavgaya girmemize, onların yerine bedel ödememize ve bunun sağladığı konfora alışmış bir kesim pek memnuniyetsiz;
"Rejim değişirken" biz nelerle uğraşıyor muşuz?
Halbuki doğru soru şu:
"Rejim değişirken" siz nelerle uğraşıyordunuz?
-Yazdığımız gazeteleri bile almaya cesaret edemeyip- makamlarınızda gizli gizli girdiğiniz internet sitelerinden yazılarımızı okumak dışında, akşam evinize gidip kokteyl çerez tabakları eşliğinde çayınızı yudumlarken zapladığınız açık oturumları "maç izler gibi" izleyip de bulunduğunuz tribünlerden rakip takımın oyuncularına küfürler sallamak dışında, "Cumhuriyet" meyhanesinde mevzubahis vatansa mangalda kül bırakmamak dışında siz ne yapıyordunuz?
16 Nisan 2017 arifesinde "Evet" diyecek olan bir tek kişiyi "Hayır" demeye ikna edebildiniz mi?
24 Haziran 2018'de -parti/aday fark etmez- sizinle birlikte bir tek kişiye "parlamenter rejim"in devamına oy verdirdiniz mi?
Geçmiş olsun.
Sadece bunu yapabilseydiniz muhalefet oyunu ikiye katlamış, rejimi kurtarmakla kalmayıp, rejime dokunulmazlık da kazandırmış olurdu!
***
Şimdi... Hiç hakkınız olmadığı halde bize hesap sormaya cüret ederken bile yanılıyorsunuz. "Yanlış zaman"la soruyorsunuz. Rejimin değişmesi bugünün meselesi değil; -"di'li geçmiş zaman" kullanacaksınız, bugün artık "rejim değişti".
Hutbe...
Tabl (Mehter-i Humayun konseri)...
Kılıç alayı ve cülusvari girişimler...
Para (sikke)...
Bütün bu debdebe, evet hepsi saltanat alametleridir!
Ama aynı zamanda sizin seçiminiz; dolayısıyla sizin eserinizdir!
Şaka gibi ama şapkadan değil sandıktan çıktı bunların her biri!
Babadan oğula geçmedi, öyle veya böyle "halk eliyle" ikram edildi; "o gece" bir bit yeniği düştüyse sandıkların içine, bir pazarlık olduysa, birileri cebren ve hile ile razı edildiyse bile, o birileri de Marslı umutlarımız değildi, halka dahildi nihayetinde!
***
Canı tiyatroyla tatmine devam etmek isteyen paşa gönlünüz, onun yerine vekaleten tepki göstermemizi istiyor demek;
Tepkinizi nasıl alırsınız onu da deyin bari!
Yazıyı tersten yazıp sırtımızı mı dönelim mesela?
İki kelime arasına bağdaş kurup oturma eylemi mi yapalım?
Harfleri beslemeyelim ruhumuzla, aç bırakalım ve açlık grevi mi başlatalım?
Nasıl olsun tepkimiz; hangisini yaparsak "rejim değişmemiş gibi" yapabileceksiniz?
Değişmemiş olacak mı peki?
***
Bence ne yapalım biliyor musunuz?
Biz dahil herkes şöyle bir şapkasını önüne koysun, kimseye değilse kendine dürüst olsun. Bu ülke için ne istediğine ve o isteğe ulaşmak için neler yapabileceğine -gerçekçi şekilde- bir karar versin.
Bugünden yarına kim öle kim kala bilinmez, öyle bir şey olur ki, hiç beklemediğiniz zamanda, beklemediğiniz şekilde bir anda bütün kartlar yeniden dağılabilir siyasette, yeni bir oyun kurulabilir de elbette ama her şeyin olağan seyrinde gitmesi halinde biz bu konuyu 5 yıl sonra yeniden bir görüşelim!
***
Eskinin yenisi(!)
Olmayan kurulun (Topluma yeni sistemin ne menem bir şey olduğunu anlatmak üzere ekranlara kurulan meslektaşlarımız, sağ olsunlar kendileri o kadar güzel anlamışlar ki, yeni sistemde Bakanlar Kurulu olmadığı halde saatlerce "Cumhurbaşkanı yeni Bakanlar Kurulunu açıklayacak, azzzz sonra.." deyip durdular şuursuzca!) bakanları için "yeni yüzler", "yeni ekip", "yeni kadro" deniyor da, şöyle alıcı gözle bakınca;
Mevlüt Çavuşoğlu, eski bakan.
Süleyman Soylu, eski bakan.
Abdülhamit Gül, eski bakan.
Berat Albayrak, eski bakan.
Mustafa Varank, tabiri caizse kalubeladan beri Erdoğan'ın yanında.
Zehra Zümrüt Selçuk, eski bakanın kızı.
Hulusi Akar, "aylardır Başkan Yardımcısı mı olacak" diye tartışılan eski Genelkurmay Başkanı.
Fatih Dönmez, bakanlığının eski müsteşarı.
Mehmet Kasapoğlu, bu iktidarın Spor Toto Teşkilat Başkanı.
Fuat Oktay, son Başbakanlık Müsteşarı.
Bakanların çoğu bu kadar tanıdıkken kurulan kadro neye göre yeni, neye göre eski?
***
Damat bakan
İlla bir "damat bakan" olacaksa, yani bu olmazsa olmazsa, kaçınılmazsa ve "liyakat" esas olacaksa benim tercihim Selçuk Bayraktar'ın Millî Savunma yahut Sanayi ve Teknoloji Bakanı yapılmasıydı;
Tabii kimse bana "Kimi yapmamızı arzu edersin" diye sormadığı için zahir bu bir dilek olarak içimde kaldı!
***
SORU-YORUM
Eski bakanlardan Ekrem Pakdemirli'nin büyük oğlu, Manisa Celal Bayar Üniversitesi eski Rektörü Mehmet Pakdemirli "FETÖ" şüphelisi olarak cezaevindeyken, küçük oğlu Bekir Pakdemirli "FETÖ'yle mücadele"yi varlık-yokluk meselesine dönüştürdüğü savındaki iktidar yapılanmasının yeni Tarım ve Orman Bakanı oldu. Suç şahsidir, bu bir hukuk ilkesidir, ağabeyinin FETÖ şüphelisi ve hatta hükümlüsü olması, kardeşini de zan altına sokmaz elbette. Ama neden bu suçlar "bazıları" için şahsiyken bazıları için sülale boyu yaftalanma sebebi ülkemizde?