"Tele-ekran"laşmaya doğru

2017'deyiz ama 1940'lar koşullarında hayal gücünün sınırlarını zorlayan bir kâbus olarak tasvir edilmiş 1984'ü yaşıyoruz!

Ve bu bir distopya değil gerçeğin ta kendisi!

Ve bazı insanlar -ki sayıları hiç de az değil- "yaşa", "varol", "nihayet", "sonunda", "işte bu", "helal olsun" naraları eşliğinde alkışlıyor bu trajediyi!

***

Konu toplumu yozlaştırıcı, sapkınlaştırıcı televizyon programları dahi olsa, bu zararlılardan "yassah kardeşim"le, "yasaklıyorum ulennnn"le kurtuluyor olmak sevinçle karşılanacak bir gelişme değildir!

RTÜK'ün mevcut kanunlara dayanarak pekala halledebileceği bir meseleyi kanun hükmünde ara formüllerle çözmenin ne gereği var?

Dahası televizyonlardaki sapkınlıkların OHAL ile ne alakası var?

"Usul"de ipin ucunu bir kere kaçırırsanız; bugün "esas"ı sizi rahatsız etmeyen düzenlemeler yerini "esasen" de kanınıza dokunacak, huzurunuzu kaçıracak ve hatta hayatınızı alt üst edecek başka düzenlemelere bıraktığında itiraz edemezsiniz!

Şimdi belki işinize geldiği için ihtiyaç duymadığınız o "itiraz hakkı" var ya; dilerim Allah bize milletçe tecrübe ettirmez günün birinde, önemi "hayati" derecede.

Tahayyülü deneyin bakalım;

Bugün -bakın kaldırılıyor olmasını eleştirmiyorum, hatta bunca zaman yayınlanabilmiş olması skandal- RTÜK'ün görevini üstlenip KHK'yla televizyon programlarına ayar vererek açılan kapıdan çok sevdiğiniz bir televizyon dizisine de uzanırsa "Keyfimin kahyası mısın yasaklıyorum" sopası? Aptal kutusuna direnmek için izlediğiniz belgesel kanalına uzanırsa? Ya farklı seslerden haberdar olma şansı yakaladığınız tartışma programına?

Hangi gerekçeyle "yapamazsınız" diyeceksiniz, bugün aynı usulle yaptıklarını destekledikten sonra?

Bu "toplum mühendisliği"nin sonu George Orwell'ın "ibret destanı" niteliğindeki 1984'ündeki gibi televizyonların "tele-ekran"laştırılması olursa mesela?!

İster inanın, ister inanmayın, bugüne kadar "yok artık o kadarı da olmaz" dediğiniz ne varsa, nasıl olduysa, bu da olur ve hazmetmek zorunda kalırsınız "hukuk"u korumak konusundaki bu pervasızlığınız devam ederse biraz daha!

Bir gün, bir bakmışsınız 24 saat beyniniz yıkanıyor ekran aracılığıyla; laf olsun diye 24 saat değil, "büyük birader" sizi görebilsin diye bütün ekranlarınız 24 saat açık kalmak zorunda!

Ya da bir gün, bir bakmışsınız, "öyle istiyorum" KHK'sıyla bütün romanlar, dergiler, şiirler yeni baştan yazılmış;

NUTUK yeni baştan mesela; Kubilay'ın cellatları övülüyor içinde, Mustafa Kemal için idam fetvası yazan hainler pohpohlanıyor!

Cemal Süreya yeni baştan "sevda sözleri"nin yerini "nefret sözleri" almış!

Orhan Veli yeni baştan "rakı şişesinde balık" olamayacaksınız bir daha asla!

Ve hatta...

Bütün bu yetkilerin kimin eline geçeceğinin garantisi mi var;

Kutsal kitaplar yeni baştan yazılmış kötülüğe imanı emrediyor insanlığa!

Sözlükler yeni baştan yazılıyor;

İçinde, sırf "başkan"ı kimse eleştiremesin diye eleştirel bir tek sözcük bile yer almıyor, tümü dilden çıkarılıyor; kullanmak yasak!

Bir kere daha düşünün bence;

Buralara kadar varacak bir "usul"ün yolunun açılmasını alkışlıyor musunuz sahi?

***

Şampiyonluk hikayesi kupadan bile kıymetli

--------

Ankaragücü'nün şampiyonluğu sadece Ankaragüçlüleri ilgilendiriyor olabilir ama Ankaragücü'nün şampiyonluk hikayesiyle, hayatın hangi alanında olursa olsun "havlu atmaya" hazırlanan herkes ilgilenmeli bence...

En çok da bu ülke için elini taşın altına koymaktan çekinenler; "Bir tek benimle olur mu" diyenler!

Olur...

O anlı şanlı, büyük, kocaman işadamlarının, sermaye sahiplerinin sırt döndüğü yerde bakkalın, berberin, taksi şoförünün, dolmuşçunun gönlünden kopanla olduysa seninle de olur!

Diyetisyenler, özel menüler beslenen takımlara karşı yiyecek ekmek bulamayan futbolcularına domates yumurta taşıyıp menemen yapan taraftarla olduysa, seninle de olur!

Yeter ki, inan, güven, en önemlisi sahiplen!

***

"Türkçüler dayanışmalı yaşamaya mecburdur"

-------

Slogana bayıldım;

"Dayanışmalı yaşamak"tan bu denli uzaklaştığımız günlerde, dahası birilerinin "insanların birbirini sevmesini, birbirine kıymet vermesini, birbirine sahip çıkmasını, dostlukları, vefayı, ahde vefayı engellemeyi" milliyetçiliğin gereğiymiş gibi yutturmaya kalkıştığı bir dönemde, yapılabilecek en anlamlı işlerden biri bu çağrıydı bence.

***

Orkun Vakfı Başkanı Yakan Cumalıoğlu'nun 3 Mayıs Türkçülük Günü için yaptığı daveti erkenden paylaşayım istedim ki, sonradan kimse, yok efendim son anda haberimiz oldu, yok efendim bilmiyorduk gibi mazeretlere sığınmasın:

"Bütün Türkçülerin tinlerini şad etmek amacıyla Erk Yurtsever'in vasiyeti üzerine Atsız Ata'nın yol arkadaşlarının ve Türkçü teşkilatların katılımıyla düzenlenecek bu kutlu yürüyüşe bütün Türkçüler davetlidir.

İlk Anma:

Saat 10.30'da Selimiye Parkında toplanılarak, saat 11.00'de Atsız Ata gömütünde yapılacak,

Fener Alayı:

Saat 19.00'da, Kadıköy Rıhtım Haldun Taner Sahnesi yanından başlayacaktır."

Yazarın Diğer Yazıları