Tek taraflı aşk: AB
Son günlerde bedelli askerlik ve vicdani red konuları tartışılıyor. Bedelli askerliğin kısa dönem 21 günlük askerlik hizmeti olmadan, taksitli bedele ve kredi kartına bağlanmış olması üzücü ve düşündürücüdür. Toplumu askerden ve askerlikten soğutmak için her şey yapılıyor. Demek ki Türkiye’nin savunma ihtiyacı yok; bu ihtiyacı belki de müttefiklerimiz karşılayacaklar. Küreselleşme çağında, hiç milli menfaatleri ve vatanı korumaya gerek kaldı mı? Müttefiklerimiz zaten bizi bizden fazla düşünüp korumazlar mı? İleride bu anlayış sürerse; vicdani reddi de kabul eder oluruz. Sözde muhafazakâr, ama aslında sağ liberalliğe özenen iktidarın bu uygulaması ne ölçüde muhafazakârlıkla bağdaşıyor? Askerlik hizmetini bir de zorunlu halden tam çıkarabilseler; sıra sadece bedelli askerlik yapmaya değil, piyango ve çekiliş ile gençleri askere almaya gelebilir.
Bedelli askerlikte sadece TSK’nın ihtiyaçları göz önünde tutulamaz. Bu ülkede çok önemli sayılan gelenekler bir bir yıkılıyor. Biz askerliği en şerefli vatan hizmeti ve millî görev kabul eden bir milletiz.
Araştırmalarda son 5 yılda “gerekirse ülkem için savaşırım” diyenlerin oranının %11 puanlık bir düşüş göstermesi uygulanan politikalarla ilgilidir. (2011,Türkiye Değerler Araştırması)
Sağ liberallerin ve devletiyle kavgalı bazı muhafazakârların AB’den bekledikleri çok önemli dönüştürme planları vardı. AB bir medeniyet projesi mi, yoksa kurucu 5 ülkenin egemenliğini pekiştirme aracı mı? Bu bugün daha iyi ortaya çıkıyor. AB üyeliği sürecinde bunlar gerçekleşecekti. Tv’lerde sık sık AB programları yapılırdı. Açık oturumlarda bazıları bizi hep aydınlatır ve cehaletimizi giderirlerdi. Bazıları sakallı, yaka paça açık, oldukça besli tipleri artık ekranlarda göremiyoruz. Romantik liberallerin, kiralık kalemlerin ve işbirlikçilerin tezleri bir bir çürüdü. Ama Türkiye Gümrük Birliği ile yıllardır soyuldu. Tam üye olmadan egemenlik haklarının devrini bile kabullenir olduk. Millî davalarımızı, mesela Kıbrıs Sorunu’nu AB yolunda engel olarak görenler oldu; ama asıl sorun bunu engel olarak görenlerdi. Ermeni sorunundan, bölücü ve ırkçı Kürtçülüğe kadar Türkiye üzerindeki operasyon şimdilik boşa çıktı. Bizden yeni azınlıklar yaratmamız ve Sevr Şartları’nı geri getirmemiz istendi.
Bugün Avrupa nereye gidiyor sorusu tartışılıyor. 12 sene önce AB’nin ikiye bölünebileceğini yazmıştık. AB Organları’nın genişlemeye cevap veremeyeceğini ve tam üyeliğin Türkiye için hayal ve karşılıksız bir aşk olduğunu belirtmiştik. Bugün Dünya’da ve AB’de milletlerin kendi içine dönüşü, “esnek entegrasyon” talepleri ve kendi milli politikalarını uygulamaları öne çıkıyor. AB, Yunanistan’ı sahipsiz bıraktı; hatta Euro Bölgesi’nden çıkarmayı bile düşündü. Aynı şey İtalya için de oldu. Demokrasinin vazgeçilemez bir ilke olduğu AB’de teknokrat iktidarlar kurduruluyor. Krizdeki ve krize aday ülkeler devalüasyon yapamıyor; çünkü Euro ortak para politikası... Refah seviyesi düşüyor. Bu bizi de olumsuz etkileyecektir. İhracatımız ve turizm gelirlerimizde gerileme olabilir. Sanal, karşılıksız kamu ve özel sektör gelirlerine dayalı bir harcama politikası, reel sektörü desteklemeyen, üretmeyen, finans sektörünü canlandıran bir yapı zaten krize gebeydi. Avrupa’da korumacılık artıyor. Evrenselci, beynelmilelci, romantik liberal görüşler gözden düşüyor. Artık “biz bu reformları AB için değil; kendimiz için yapıyoruz” saçmalamaları da durumu kurtarmaya yetmiyor.