Tek karede "biz"
PKK'nın İlçe Emniyet Müdürlüğü ve Çevik Kuvvete bomba yüklü kamyonla düzenlediği saldırıdan sonra Cizre'den gelen o fotoğraf var ya;
Hepimizin.
***
Kimimizin evladı, kimimizin babası, kimimizin sevdası, kimimizin arkadaşı, kimimizin kardeşi, kimimizin dayısı, kimimizin amcası, komşu oğlu kimimizin, kimimizin hemşehrisine mezar olan o bina, o enkaz;
***
Hepimiziz.
***
5 ineğine yıldırım çarptı diye dövünen Fatma Nine'nin feryadı kadar basit, net, dolaysızken aslında yaşamak dediğin;
Havaya, toprağa, suya bile hükmetmeye kalktığımızdan beri,
Dağlara, taşlara, derelere, yerin alt ve üstünde ne varsa insanoğluna sunulmuş birer armağan, nimet niyetine göz diktiğimizden beri,
Ve başkalarının payına düşmüş olanları dahi kendimize istediğimizden, "hep bana"cılığımızdan beri,
Doğup, yaşayıp, öleceğimiz yani zinhar kazık çakamayacağımız bir dünyayı işgal etmek üzere, ele geçirmek üzere, boyun eğdirmek üzere yüz yıllık, bin yıllık planlar yapmaya başladığımızdan,
Sömürmekten ve sömürülmekten utanmadığımızdan,
Bunun için kan döker olduğumuzdan,
Daha beteri bunun için kan dökenlerin hizmetine sunduğumuzdan aklımızı, fikrimizi, Mehmetimizi,
"Daire"lerimizin, "konut"larımızın, "rezidans"larımızın, "villa"larımızın, "yalı"larımızın yahut "gecekondu"larımızın, "baraka"larımızın, akşam bir karton parçası bulup da uzandığımız köprü altlarının da "vatana dahil" olduğunu unuttuğumuzdan,
Mazlumun ahını alır olduğumuzdan beri...
Önce insanlıktan, akabinde "millet"likten ve en sonunda "devlet"likten çıktığımızdan beri velhasıl;
Çatısız kaldık.
O fotoğraftaki enkaz gibi kalkansız, korunaksız, sığınaksız...
Bomba, mermi, zehirli oklar... Ne yağdırsalar üzerimize, doğrudan yüreğimize isabet edecek bundan böyle!
***
Etraftan yükselen dumanlar var;
Efkârımız.
Fotoğraftaki gibi dipte, kimsenin görmediği derinlerde yanıyor nârımız.
Eritiyor.
***
Arkadan gözüken ilçeye bakın; nasıl "uzak" aslında!
Kendimizi siper etsek ne çare, arazilerce uzanan bir "boşluk" var aramızda; ve biz onu kapatmadıkça, karışmadıkça varlığımız varlıklarına, beraberce var olmadıkça, istersek bin defa can verelim uğrunda, o boşluğu ama nefretle, ama ölümle, ama kinle, ama silahla, ama tezgahla dolduranın elinde kalacak "koruduğumuz"...
***
O itfaiye araçları...
Sorsan yardıma koştular.
Neden "sönsün" diye yangınımız sıktıkları su daha çok harlıyor ateşi peki; ballı şerbet olsa şifa olmaz diye mi bir kere ihanetin değdiği...
***
O çoktan çökmüş, için için yanan binanın ayakta durur gibi yapmasını sağlayan sütunlar, duvarlar var ya -iyi ki var-;
Omurgamız onlar.
O yüzden işte diz çökmüyoruz.
Öldüğümüz yerde "ruh" dağlarından oluşan bir anıta dönüşüyoruz.
***
Ve galiba...
Bu fotoğrafa bakıp da kendini görenler ile kendinden ırak görenler olmak üzere bölünüyoruz bundan sonra...
***
Sevr'i böyle mi önleyeceksiniz?
Müyesser Yıldız kestirmeden sormuş:
"Davutoğlu, Başbakanlığı döneminde Barzani'yi Çankaya Köşkü'nde ağırlamış ve onun "bezini" dalgalandırmıştı. Şimdilerde Davutoğlu'nun Türkiye'yi "stratejik bataklığa" soktuğu vurgulanıp, "hatalardan" dönülmeye çalışılıyor.
Ama Başbakan Binali Yıldırım da Barzani'yi Çankaya Köşkü'nde ağırladı ve o da Barzani'nin "bezini" dalgalandırdı.
Allah aşkına, siz Sevr'i böyle mi önleyeceksiniz?"
Bu sorunun cevabından gayrısı teferruat...
***
Vah vah...
AKP iktidarı döneminde neredeyse bir "medya imparatorluğu" kuran Ethem Sancak'ın sahibi olduğu Güneş gazetesi, Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nü işleten şirket kendilerine açılış ilanı vermedi diye birinci sayfadan "Bu neyin ambargosu İbrahim bey?" diye tepki göstermiş.
Toplumca gülmeye mecalimiz yok, yoksa yüzyılın komedisi...
Kamu ve "aman muhalif sanmasınlar" korkusu taşıyan özel şirketlerin ilanlarını çarşaf çarşaf yayınlarken "bu neyin mükafatı, hak ettik mi" diye sordunuz mu ki şimdi soruyorsunuz?
İnsan bugüne kadar sizi kayırmak için hakkı yenen gazetelerden utanır da koymaz o haberi!
***
Büyük Taarruz'un yıldönümünde Yavuz Sultan Selim Köprüsü açtık; bir de hâlâ soruyorlar "nerede hata yaptık"!