TBMM'deki teröre tutuklama...
Çözüm süreci altında sürdürülen politikalar çoktan iflâs etti. Ne Cudi'deki piknik haberleri ne de PKK'lıların silahlı oldukları halde gazeteciler eşliğinde çekildiğine dâir düzmece haberlerin anlamı kaldı.
Ne PKK ve terörle aralarına bir mesâfe koydular ne de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne şantaj yapmaktan, hakaret etmekten, kin kusmaktan, racon kesmekten vazgeçtiler.
Sırtlarını yaşadıkları topraklara değil, sırtlarını yaşadıkları ülkeye değil, sırtlarını birlikte yaşadıkları millete değil, Batı'ya, küresel terör finansörlerine, yabancı istihbarat örgütlerine ve Batı'nın bin bir suratlı siyâsetçlerine ve tabii silahlı örgütlerine dayadılar ve bunu açıkça ifâde ettiler.
Kandil'de evlâtlarımızın ölüm emirlerini veren yılanından sırtlanına kadar PKK'lı kâtillerle sarmaş dolaş fotoğraflar verdiler.
Şemdinli'de ellerinde Kaleşnikoflarıyla PKK'lılarla sözde karşılaştılar ve kameralar eşliğinde ağızları kulaklarına varıncaya kadar sırıtarak teröristlerle sarılıp öpüştüler, teröristin kameralara attığı nutku dinlediler.
Halfeti'de sözde gerçekleşen geri çekilmeden barışa katkı olarak bahsedip, giden PKK'lıları "Güle güle gidin, güle güle gelin, selâmetle gelin" diyerek uğurladılar.
Dış basına demeçler ferdiler, on binlerce evlâdımızın kâtili PKK'nın "demokrasi ve eşitlik örgütü" olduğunu söylediler ve "PKK'nın uyguladığı proğram terör değildir" dediler.
Polisimize tokat attılar, hakaret ettiler.
Askerlerimizi, polislerimizi, öğretmenlerimizi, vatandaşlarımızı katleden PKK'lıların cenâzelerine katıldılar, PKK'nın paçavralarının altında basın toplantıları yaptılar, tâziye evlerinde devlete hakâretler ettiler.
PKK'lı teröristler kendi milletvekili araçlarında yakalandılar.
Belediyelerden PKK'ya ve yan örgütlerine kaynak aktardılar.
Belediyelerin araçlarıyla hendekler kazdılar.
Bir gün bile PKK'nın yaptığı bir eylemi kınamadılar, bir gün bile "PKK terör örgütüdür" demediler.
Ve tutuklandılar…
Bundan tabii ne olabilirdi?
Sorulacak bir tek soru var; "Devlet neden bu kadar gecikti?"
Başka bir sorunun anlamı yok?
Kim ne derse desin. Hangi Batı ülkesi protesto ederse etsin. Hangi insan hakları derneği bildiri yayınlarsa yayınlasın. Hangi Avrupa Parlamento üyesi Türkiye'ye gelip endişelerini bildirirse bildirsin. Hangi aydın grubu bildiri imzalarsa imzalasın…
Terörün, teröre destek vermenin, Türkiye Cumhuriyeti'ni aşağılamanın, PKK'nın propagandasını yapmanın hukukî bir müeyyidesi olacaktır, gecikmeli ya da gecikmesiz.
HDP'li vekillerin tutuklanması gecikmeli bir hukukî neticedir.
TBMM çatısı altında, milletvekilliği ayrıcalıklarıyla yaşayıp, yargının kararını tanımamaları şovdan öte bir anlam taşımaz.
PKK ve terörle ilişkilerini kesmedikleri müddetçe siyâsetin değil, asâyişin ve hukukun konusu olacaklardır…
Bunlarla birlikte, sâhipleneni az diye hakikati de yok sayacak değiliz.
HDP'li vekillerin gözaltına alınması ve dokuz vekilin tutuklanmasının "devlet gücünü gösterdi" şeklinde sunulması ayıptan başka bir şey değildir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin gücü bir hukukî gerekliliğin yerine getirilmesiyle gösterilecek kadar basit ve ucuz değildir.
Ve geride bıraktığımız çözüm süreci yıllarının siyâsî aktörleri de tarihteki yerlerini almışlardır.
Neredeyse sıfırlanmış bir PKK terörünün çözüm sürecinde dirildiği, Habur'da sergilenen devlet zaafiyeti, İmralı'daki katilin mesajının Diyarbakır meydanında okunması, Dolmabahçe'de verilen barış pozları, HDP'in nasıl da cici bir Türkiye partisi olduğu konusunda tellâllık yapanlar bunu köşelerinde yaynlar, "operasyon yapmayın" tâlimatları, kazılan hendekler, "dağa çıkışlar nitelik kazandı" demeçleri, "Öcalan ölümü değil hayatı seçti" yazıları, "Öcalan dünyayı iyi okuyor" güzellemeleri ve Oslo görüşmeleri…
Bütün bunlar da tarihin kaydettikleridir.