TBMM üyelerinin boynunun borcu
Dün, MHP'nin 1 Kasım'da da aday olan genç, Aksaray Milletvekili Turan Yaldır'dan bahsederken belki de en çok vurgulanması gereken özelliğini atladım;
Yaldır, "Kendisi tok iken aç komşusunu düşünmeyen bizden değildir diyen Peygamberin ümmetiyiz" diyerek, 7 Haziran'da seçildikten sonra hesabına yatan ve tam da bayram arifesine denk gelen ilk 3 aylık maaşını, ihtiyaç sahibi ailelere yardım için kullanmıştı.
Kendisi söylemedi ama ortak dostlarımız Yaldır'ın 15 Ekim'de peşin yatan yeni 3 aylık maaşını da bağışlayacağını, bunun için en doğru, en merhem olabileceği adresi aradığını fısıldadı.
Tek tük de olsa var böyle örnekler Türk siyasetinde.
MHP lideri Devlet Bahçeli, TBMM'ye girdiği ilk günden bu yana milletvekili maaşını Mehmetçik Vakfı'na; şehit ailelerine bağışladı mesela. Bildiğim kadarıyla siyaset dışı gelirlerini de "gençliğe yatırım" olarak değerlendiriyor Bahçeli; çok sayıda öğrenci okuttu/okutmaya devam ediyor.
Yine MHP'li Lütfü Türkkan milletvekilliği boyunca bütün maaşını üniversite öğrencilerine burs olarak verilmek üzere Kocaeli Valiliği aracılığıyla Eğitim Vakfı'na bağışlamıştı. Aynı partiden Elazığ Milletvekili Yavuz Temizer de 7 Haziran'da seçildikten sonra maaşını öğrencilere burs olarak vereceğini açıkladı.
MHP'nin bütün milletvekilleri, 2014'te tek maaşlarını da olsa yersiz, yurtsuz, aç-açıkta kalan Türkmenlere bağışladı.
Tek maaşını bağışlayanlardan biri de Tayyip Erdoğan! Van depreminden sonra Başbakan olarak başlattığı kampanya kapsamında tek maaşını Van'a bağışlamıştı. Erdoğan'dan sonra AKP'li Mehmet Şimşek de bir maaşını deprem mağduru Van'a yolladı.
Hakan Şükür "bağımsız" olduğu dönemde maaşını Ermenek'te maden katliamında hayatını kaybeden işçilerin ailelerine bağışladı.
Geçen dönem CHP Milletvekili olan Mehmet Haberal, bildiğim kadarıyla milletvekili maaşını hiç almadı.
CHP'li Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker de 7 Haziran-1 Kasım arasında "çalışmadan maaş almayı" kendine yakıştıramadığını belirterek, peşin ödenen on binlerce lirayı öğrencilere burs olarak dağıtacağını duyurdu.
İlla ki benzer başka örnekler de vardır; bunlar ilk aklıma gelen örnekler. Ve bu örnekleri boşuna sıralamış değilim elbette!...
Tamam her milletvekili Karun değil, hepsi bütün maaşlarını bağışlasın diye dayatmak doğru olmayabilir ama 7 Haziran'dan sonra peşin peşin aldıkları 3 aylık yüklü maaşın hakkını verdiğine inanan var mı, 30 saati bile bulmayan "mesai"lerinde?
Yahut "yeniden seçim"den sadece 15 gün önce yine peşin peşin yatan yeni 3 aylık maaşı hak ettiklerine inanıyorlar mı? Özellikle 1 Kasım'da yeniden aday gösterilmeyenler!.. Ki sandıktan benzer sonuçlar çıkar da en azından önümüzdeki 1,5-2 ay yine hükümet kurma çalışmalarıyla geçerse aynı durum yeniden seçilecek vekiller için de geçerli...
Hiç değilse 15 Ekim'de yatan "hava parası"ndan farkı olmayan maaşlarından vazgeçemezler mi?
Biliyorsunuz, 7 Haziran'dan sonra bir anda patlak veren terör saldırılarının temel gerekçesinin "seçim sonrası oluşan siyasi tablo" olduğunu bizzat ülkeyi yönetenler itiraf etti. Ali mi suçlu Veli mi, A partisinin basiretsizliği mi, B partisinin inadı mı polemiği bir tarafa, ortada sebebi ne olursa olsun kurulamayan bir koalisyon, ülkeyi cenaze evine çeviren 5 aylık bir yönetim boşluğu varken bunun yüklediği bir sorumluluk yok mu TBMM'nin bütün üyelerine?
"Bu siyasi tablo"da azan PKK'nın katlettiği asker ve polislerimizin; şehitlerimizin evlatlarına bir "baba" borçlular, ödenmesi mümkün olmayan bu borçla yaşayacaklar; ama en azından bir "babalık" yapsalar... Şu çalışmadan, en azından TBMM mesaisiyle çalışmayacakları dönem için peşin kazandıklarından, o delik çoraplı, yırtık etekli, patlak ayakkabılı gariban çocukların eğitimlerine harcanacak bir havuz oluştursalar...
Olmaz mı?
*
Şeytanın gör dediği!
Çetin Altan öldü. Başlık, Altan'ın köşesinin başlığı. Ölünün ardından kötü konuşmamak gibi bir adabımız var ama ekranda ne kadar büyük bir kayıp olduğunu anlatanları dinlerken "şeytanın gör dediği" işte;
88 yaşına gelmiş, yaşayacağını yaşamış, yaşatacağını yaşatmış Altan'ın ölümü mü daha büyük "kayıp" yoksa yazdıklarıyla zemin hazırladığı, teşvik ettiği sokak hareketlerinde, darbe günlerinde ölen gençlerin hiç yaşamadıkları hayatları mı?
*
İmza Günü'ne davet...
Bir hafta aradan sonra istikamet yine Konya... 24 Ekim 2015 Cumartesi günü (yarın), bu sefer Buğra Kitabevi'nin davetlisiyiz. Engin Alan ile birlikte, 'Bölünmeye Çeyrek Kala' ve 'Hançerdeki Parmak İzleri' kitaplarını imzalamak üzere saat 13.30'dan 16.20'ye kadar Rampalı Çarşı'da olacağız. Bekleriz...