TBMM Başkanı İsmail Kahraman'ın Meral Akşener'le ilgili söylediği sözlere tepki yağıyor...
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Tayfun Atay da, bugünkü köşe yazısına Akşener ve Kahraman arasındaki polemiği taşıdı.
Akşener'in İsmail Kahraman'a gösterdiği tepkiye tam destek veren Atay, "Referandum sürecinde Kılıçdaroğlu gibi canla başla “Hayır”a çalışmasına, sonrasında da AKP müttefiği Bahçeli karşısında yeni bir parti kurma çabasına binaen olsa gerek, kaba-saba bir ataerkilliğin ağzından sözüm ona espri mahiyetinde çıkmış bu sözlere Akşener hiç acımayıp aynı yetkinlik ve ağırlıkta cevabı oturtmuş" ifadelerini kullandı.
İşte Tayfun Atay'ın bugünkü köşe yazısı:
Bir iftar yemeğinde kendisini “Meral Kılıçdaroğlu” şeklinde “tesmiye ettiği”ni duyduğu Meclis Başkanı İsmail Kahraman’a yönelik Meral Akşener’in oturaklı sözlerini iki gündür konuşmaktayız.
Akşener bunu hep yapmıştır. Referandum öncesinde “Hayır” kampanyası yürütürken Bahçeli yanlıları Bolu’da ona topuklu ayakkabı ve etek fırlattıklarında da bu “cinsiyetçi” saldırganlığın altında kalmamıştı. Hatırlayalım ne dediğini:
“Annesi, ablası, kız kardeşinin eteğini o çocukların eline verenler, size hiçbir şey söylemiyorum. Size bu talimatı verenlere yazıklar olsun! Evet, ben eteklik giyiyorum. Ben kadınım, kadın! Utanın!..”
***
Dün Meclis Başkanlığı tarafından yapılan bir yazılı açıklamayla “masum bir teşbih” olarak tasnif ve tashih edilen bu “Meral Kılıçdaroğlu” ifadesine de Akşener hiç acımayıp aynı yetkinlik ve ağırlıkta cevabı oturtmuş.
Referandum sürecinde Kılıçdaroğlu gibi canla başla “Hayır”a çalışmasına, sonrasında da AKP müttefiği Bahçeli karşısında yeni bir parti kurma çabasına binaen olsa gerek, kaba-saba bir ataerkilliğin ağzından sözüm ona espri mahiyetinde çıkmış bu “masum teşbih”e şöyle karşılık vermekte o:
“İslami bilgilere vakıf olmak, aileden dinî terbiye almış olmak, hukuk öğrenimi, en yüksek makamlarda görev yapmak ve geride bıraktığınız yetmiş yedi yıllık ömür görülüyor ki size hiçbir şey kazandırmamış. Mübarek ramazan ayındaiftar sofrasında bile böyle bir yakıştırma yapabildiğinize göre İslam sizin üzerinizde sadece bir gömlek. Oruçlu geçirilen uzun bir günün ardından evli barklı, babaanne olan bir kadına yapılan nasıl bir yakıştırmadır bu? Siz, kutsallarınızı ne zaman, nerede ve ne karşılığında bıraktınız?”
***
Kanımca Akşener’in Kahraman’a böyle seslendiği mektubunda bir de “merkezi” önem ve “ağırlık” taşıyan bir sözcük var: “Belam”.
“Bana böylesi bir yakıştırmayı ancak bir Belam yapabilir” diyor o...
Türk Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi’nde “Bel’am (b. Bâûrâ)”, Tevrat’ta ve İslami kaynaklarda, önceleri iyi bir mümin iken daha sonra Hz. Musa ve kavmi aleyhine hile tertiplediği için cezalandırıldığı rivayet edilen kişi olarak tanımlanıyor. Müteakiben, müfessirlerin (Kur’an yorumcularının) çoğuna göre A’raf sûresinin 175-176’ncı âyetlerinde ismi zikredilmeksizin söz edilen kişinin “Bel’am” olduğu da kaydedilmekte.
Belirtilen âyetler, “Onlara şu adamın kıssasını anlat: Ona âyetlerimiz hakkında bilgiler verdik ve o -bunlara önce uyduğu halde- daha sonra bunlardan tamamen sıyrılıp uzaklaştı; şeytan onu peşine taktı ve bu suretle azgınlardanbiri haline geldi” diye başlıyor. Ve “Biz dileseydik o kişiyi âyetlerimizle yüceltirdik; fakat o, dünyaya sımsıkı sarıldı, ihtiraslarına uydu. Allah’ınâyetleriyle bilgilendirdiği, fakat tabiatının kötülüğü yüzünden bu bilgileri daima dünya menfaatlerine âlet eden bu adamın durumu...” diye giderek ağırlaşan ifadelerle devam ediyor.
***
Akşener’in Kahraman üzerinden işlerliğe soktuğu bu “Belam” sözcüğü, benim AKP’nin ekonomi-politik pratiğini İslamcılıktan da, dindarlıktan da ayırt etmek üzere hanidir kullanıma soktuğum “dinbaz” tâbiriyle inanılmaz örtüşüm ve özdeşim arz ediyor. Sadece “Belam”, hem “ıstılahî”, yani İslami terminolojiye içkin, hem de çok daha okkalı ve ağır bir tâbir...
Dinbaz, dini iyi bilse de dünyevi çıkarlar peşinde, iktidar arzusunda dini oyuncak eden, “dinle oynayan” demek.
“Belam” da yukarıda, Ansiklopedi’mizden öğrendiğimiz üzere, Allah’ın bilgilendirdiği, ama bilgisini dünya menfaatlerine âlet eden demek...
Dindarda din, kalpte hassasiyetle üzerine titrenilen bir kıymettir.
Dinbazda ise din, Akşener’in de vurguladığı şekilde, sırtta hoyratça yıpratılıp tüketilen, örselenen bir “gömlek”tir.
Fakat Akşener, dinbazı değil, “Belam”ı kullanıma sokmayı yeğlemekte.
Yani öyle bizim yaptığımız gibi dinbaz diye (hani hep birilerinin bizi eleştirdiği üzere) türedi ya da “uydurma” bir sözcükten yürümemekte.
Dosdoğru, arif olanın anlayacağı dilden konuşmakta!..