Tasfiye Kongresi mi?
Ak Parti’nin Kongresi, haklı olarak bütün dikkatleri üzerine çekmiş bulunuyor.
Her şeyden önce, Kongre’nin bir “yenilik” mi yoksa bir “tasfiye” işlevini mi yerine getireceği merak ediliyor.
Her ne kadar, Başbakan Erdoğan’ın bir “manifesto” olarak nitelendirilebilecek konuşma hazırlığı içinde olduğu ortaya atılmış olsa bile, Ak Parti’yi de aşan bir dönüşüm Kongresi’nden bahsediliyor.
Oysa, özellikle ülkemizde ve siyasi partilerimizde “yenilikçilik”, “değişim” gibi gelişmelerin çok zor olduğu da, biliniyor.
Kaldı ki, en az 10 yıllık sürecin partiyi özellikle omurgasını içten içe kemirdiği de öne sürülüyor.
Bu ortamda, yeni aktörlerin yanı sıra yeni politikanın bir bakıma “tasfiye” anlamına da geldiği düşünülüyor.
Bir kritik tespit daha, “acaba AKP’nin yapacakları tükeniyor mu” sorusunu akıllara getiriyor.
Nitekim, Kongre takdim edilirken “Önümüzde ki en az 10 yılın Ak Parti’si ve Türkiye’si nasıl olacak” diye vurgular yapılıyor.
Bu arada, Başbakan Erdoğan’ın Çankaya’nın en güçlü adayı pozisyonu, Ak Parti’ye “Lider” olmasa bile yeni bir Genel Başkanı gerektirdiği unutulmuyor.
Gerçi, Numan Kurtulmuş gibi yeni isimler partiye yeni ufuklar vaat ediyorsa bile, çözümün pek kolay olmayacağı sanılıyor.
Öte yandan, bütün parlak görüntüler ve iddialara rağmen; ülkenin, iyi-doğru dürüst yönetilmediğini savunan sert bir muhalefetin varlığını da unutmamak gerekiyor.
Ayrıca, özellikle Suriye sorununda, içine düşülen tuzağın tahribatı da yavaş yavaş kendini gösteriyor.
Kongrenin, Suriye rahatsızlığının, tabandan zirveye doğru, dalga dalga yayıldığı zamana rastlaması, belki de, Başbakan ve yakın kadrosu özellikle Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na güç anlar yaşatma beklentisi endişe doğuruyor.
Gerçekten de, “Suriye çıkmazı” kim ne derse desin, Ak Parti’nin ve özellikle zirvenin “yumuşak karnı” olarak gösteriliyor.
Dünyanın ve özelikle bölgenin önemli siyasi liderlerinin kongreye davet edilmesi, her halde Başbakan’ın Türkiye’nin önündeki 10 yılların yol haritasının ip uçlarını verme çabasını da içeriyor.
Ne var ki, Ak Parti hükümetinin, komşularımızla “sıfır” bir ilişki içinde olması, kongrenin uluslararası boyutuna en azından gölge düşürüyor.
Ayrıca; madalyonun arka yüzünde kalan, aslında AKP’yi şimdiye kadar sırtlayan isimlerin veya ekiplerin kongrede bir bakıma “tasfiye” edilmelerinin kısa ve uzun vadede doğuracağı sıkıntıları da hesaplamak icap ediyor.
Sonuç olarak, her ne kadar, Ak Parti’nin 4’üncü Kongresi’nde, her hangi bir sürpriz beklenmiyorsa da, en azından gönül ve hayal kırıklığından tutun tasfiyelere kadar, uzun bir zaman gündemden düşmeyeceğinin sinyalleri şimdiden alınıyor.