"Tarih"lerini kaybeden bayramlar!..

Neleri kaybetmedi ki zaman kendi içinde?..

Bazen öksüz kalmış çocuklar gibi biçaredir zaman...

Hele de insanların sevinçlerini kolonya kokuları ile çevreye saçtıkları bayram günlerinin eskilerde asılı kalmış o gizemli havasını, ancak ve ancak büyüklerin zamanın gerisinden günümüze getirdiği anılar canlandırırdı...
Bayramlar çocukların sevinçleriyle dışa vursa da, aslında tüm coşku ve heyecan babaların-dedelerin ve onların atalarının anılarında anlam buluyordu...
Sararmış birer takvim yaprağının yok olup gitmesi gibi; eski bayramları görmese de çocuklar, onlara, o sevinçli günlerin heyecanını nakşeden asıl gerçek ellerini öptükleri, başlarına okşayan ve bir yandan şeker, bir yandan da harçlık uzatan babalar ve dedelerdi...
Çocukluğumun Urfa'sında; hele de Kötüler Mahallesi'nde, esnaf olsun, kaçakçı olsun, işçi-memur olsun, yaşlı insanların tütünden sararmış ellerinden kehribar tesbihlerine, kırlaşmış saçlarından bezgin hallerine kadar, duruşlarına nakşolan ne kadar anı varsa, tarihin çok eskilerinden gelmiş birer manzara gibi gizemli dururdu...
İşte o gizemli halleri en çok da bayramlarda kendini dışa vururdu...

adamlar.jpg

KEHRİBAR KOKAN ADAMLAR...

Yıllar önce, Urfa'nın bayram anılarını anlattığım bir yazıda şöyle resmetmiştim büyüklerimizden yansıyan o gizemli manzarayı;
"Büyüklerimizin tütün kokan ellerini öperken, nargile kokan yüzlerine dokunurken, eski adamların nostaljisine de kaptırırdık kendimizi... Çünkü çocukken, büyükler dev adamlar gibi gelirdi bize!..
Ve sanki biz hep küçük, onlar ise kocaman gelmişlerdi bu garip dünyaya!..
Duruşlarıyla, bakışlarıyla, tenlerine işleyen acıları ve kimi zaman seslerine dolanan gaddarlıklarıyla eskiydi, çok eskiydi o adamlar!..
Yüzlerinde kaderin barbarlığıyla var olmuş derin çizgiler, ak düşmüş saçlarına tutunmaya çalışan umutlar ve çaresizliği kirpikleriyle hapsetmeye çalışan yorgun gözleri vardı onların...
Ve biz onların ne paralarının bittiğini düşünebilirdik ne de merhametlerinin azalacağını...
Ne yaşlanacaklarını düşünürdük ne de bir gün ölüp gideceklerini!.. Ekmeklerini Suriye sınırındaki mayınlı tarlalarda arayan, korkuları her anlarında kaçakçı atlarının terine karışan, isyanları Süryani mağaralar gibi derin adamlardı onlar...
Ve Kazancı Bedih’in seslendirdiği, ‘Sen naz ile gözler süzüp ettikçe tebessüm, Bir handeni vallahi bu dünyaya değişmem’ gazelini mayın kokusu sinmiş kaçak çay lezzetinde, efkârlı halleriyle dinleyen adamlar...
O yüzden gamze açmış gülücüklerimizle şımarırken dizlerinde, tömbeki kokusunu limon şekerine katma düşleri kurar, bayram harçlıklarını kopartır kopartmaz zalim sıcağın pusular kurduğu sokaklara atmak isterdik kendimizi!.."

baba.jpg
HAZİRANIN HÜZNÜNDE BABA...

Evet; her bayram yazısında çocuk sevinciyle takla atan coşkularımıza vurgu yaparken, Urfa'da, özellikle de Haziran gibi yakıcı sıcaklara rastlayan bayramlarda, eskinin gizeminde adeta antikalaşmış anıları arayan çocuklar da vardı...

O çocuklar büyüdü, çocukları ve kimilerinin de torunları oldu... Dedelerini, birçokları da babalarını kaybetti çok eskilerde o çocuklar...
Artık onlar da çocukluklarında, birer tarih abidesi adamlar olarak gördükleri dedelerinin-babalarının yerine, çocuklarına o eski bayramların özlemini- coşkusunu-sevincini anlatıyorlar...
Bazen şeker tadında, bazen de kurbanlık koyunların çığlıkları arasındaki hüzünlerle, eski bayramları anlatırken ağıtları boğazlarına düğümleniyor babaların...
Urfa'nın Kötüler Mahallesi'nde, sırtlarında kaçak giysileri taşıdıkları Kaçakçı Pazarı'nda, çekiç sesleri ile inleyen Kazancı Pazarı'nda, marangoz keserlerinin parende attığı Nacar Pazarı'nda ve kehribar kokan elleriyle domino taşlarını savurdukları Gümrük Hanı'nda yoklar artık o eski adamlar...
"Ne yaşlanacaklarını düşünürdük, ne de bir gün ölüp gideceklerini" dedik ya yazının ortasında; işte birbirine "Ağam, kardaşım, kirvem" diyen o eski adamlar seslerini sıra gecelerinde, kokularını kehribar tesbihlerinde, sararmış fotoğraflarını duvarlarda ve kara taşlara savurdukları ayak seslerini de Urfa'nın eski sokaklarında bırakarak bu dünyadan göçüp gittiler...
Onlardan biri de, geçen yıl (tam da bugün), yukarıdaki tüm anıların içerisinde, tertemiz bir isim bırakarak giden Kötüler Mahallesi'nin iyi adamlarından babam Hüseyin'di...
Evet; babalar yoksa, bayramlar da tarihlerini kaybetmiştir işte... Cennet olsun mekanları hepsinin...
Bu dünyadan göçüp giden tüm babaların anısına; eskiyi arayan çocuklarının ve de yaşama tutunmaya devam eden babalarla onlara kıymet veren evlatlarının, eşlerinin, analarının Kurban Bayramı kutlu olsun...

Yazarın Diğer Yazıları