Tam zamanı; hadi ayrışalım...
Köşelerce yorumdan sonra bile hâlâ muallakta kalan “özü” dünkü yazısının hemen başında, tek cümleye sığdırmış Kanat Atkaya:
- Türkiye’nin tercihleri patladı Suruç’ta!
Nokta.
Mezhepçilik patladı.
Etnikçilik patladı.
Neo-Osmanlıcılık patladı.
“Junior(!) ABD” cilik patladı.
“Ben” cilik patladı;
Yağmurdan nem kaparak kronikleşen o paranoya hali ve asıl şüphe duyulması gereken somut tehditler karşısındaki teslimiyete varan gaflet, teslimiyet, şuursuzluk hali patladı.
Ve parça tesirliydi bomba!
Ne kadar oraya sıkıştırmaya, orayla sınırlamaya çalışırsanız çalışın Suruç’la kalmadı; Edirne’ye de bir yara açtı, Trabzon’a da, Iğdır’a da, Yozgat’a da, Adana’ya, Muğla’ya, Mersin’e, Sakarya’ya da...
Katliam Suruç’taydı ama “linç” her yerde. Biri birini “niye üzülüyorsun” diye linç ediyor, diğeri ötekini “niye üzülmüyorsun” diye... Çukurun da aşağısında, magma seviyesinde; hem yakıcı, hem “derin” bir üsluba emanet “millet”.
Halbuki, -konjonktürel olarak evet hepsinin sembolik bir önemi/değeri/hesap edilmiş karşılığı var mutlaka ama aslında- ;
Ölenlerin sosyalist olması değil mesele; İslamcı da olabilirlerdi, ülkücü de, kendilerine biçtikleri yahut onlara biçilen misyona göre bir başka “kimliğin” neferi/askeri/mensubu/üyesi/temsilcisi de...
Ölenlerin Ayn el-Arap yolcusu olmaları değil mesele; Gazze’ye de gidiyor olabilirlerdi, Kerkük’e de...
Ölenin SGDF’li Ezgi olması değil mesele; “çocuk” Berkin de olabilirdi -ki oldu-, Ülkü Ocaklı Fırat da olabilirdi -ki oldu-, cemevi bahçesinde vurulan Alevi Uğur da olabilirdi -ki oldu-...
Suruç’ta olması değil mesele; Gaziantep’te de olabilirdi -ki oldu-, Sivas’ta da olabilirdi -ki oldu-, Bağcılar’da da olabilirdi, Bağlar’da da, Başbağlar’da da...
Mesele;
40’lar, 50’ler, 60’lar, 70’ler, 80’ler,90’lar; tabutluklar, işkencehaneler, zulümhaneler, Sansaryan Han, Mamak, Silivri, Muammer Aksoy, İlhan Darendelioğlu, Uğur Mumcu, Necip Hablemitoğlu, Doğan Öz, Gün Sazak, Deniz, Hüseyin, Yusuf, Mustafa, Selçuk, Halil, Fikri, Ali Bülent, darbeler, kumpaslar, provokasyonlar, bombalar, darağaçları, cinayetler, suikastlar, kan, kan, kan... Cenaze, cenaze, cenaze... Onca tecrübeden sonra bile burasının, Türkiye’nin hâlâ idaresi kanlı pusularla dizayn edilebilir bir ülke olması bence!
* * *
Kime “oh” kime “of” oluyor farkında dahi olmadan holigan kafasıyla “oh olsun” nidaları atanlar bir iğrençse, güya “yas” tutanların Suruç saldırısı üzerinden bir terör örgütünü “mazlum” ötekini “zalim” olarak konumlandırma gayreti bin kere iğrenç! Güya içi yananların, bu terör olayını, bunca yıl kendilerinin terörle varmaya çalıştığı yeri meşrulaştırmak için kullanmaları milyon kere iğrenç!
Şurada anlaşalım;
Böyle bir trajedinin yaşanmış olması, maktülleri, VARSA EĞER illegal/haiane bir niyetleri bundan aklamış da olmaz kahraman da yapmaz... Dolayısıyla kimse kimseye Suruç’ta ölenleri “sevmeyi” dayatmaya kalkmasın! Ama kimse de “katledilenlerin ideolojisiyle yargılanmak” korkusuyla bu katliamı -evet bir katliamdır- kınamaktan da korkmasın! Ölenleri onaylamadan ölümlerine sebep olan kanlı tezgahı lanetlemek diye bir yol daha var yürüyebileceğimiz; açık olsun!
* * *
Sırtını PYD’ye, Kandil’e, İmralı’ya PKK’ya dayadığını ilan eden hiçbir kişi, kurum, grup terörü kınayamaz; nasıl kınayacak; “Biz bu memleketin kınalı kuzularını katledersek ’halkların bağımsızlık savaşı’, IŞİD bizim çocuklara dokunursa ’sivil katliamı” mı diyecek?
Dolayısıyla kimse bu millete, “birlik-beraberlik- ambalajıyla, sırtını bir terör örgütü olan PKK-PYD’ye, bir terör kampı olan Kandil’e, bir terör örgütü başının adresi olan İmralı’ya dayadığını açıkça ifade eden HDP’yle, bir terör örgütüyle müzakere yapan Oslo fatihi ve de MİT tırları, eğit-donat, Müslüman kardeşim bilmem ne derken bir başka terör örgütüyle ilişki durumu karışık AKP’yle aynı safta ” bütünleşmeyi “, şimdi ” sivil halkın katline karşı acılarını paylaşan “ Hocalı soykırımcısı Sargisyan’la, Türkmen katili Barzani’yle aynı duygu deklarasyonuna imzayı dadayatmasın!
Neye, nasıl tepki göstereceğini gücünü feodaliteden alan hak-hukuk savaşçısı görünümlü terör ağalarından öğrenecek kadar sığlaşmadı, yozlaşmadı bu millet daha!
Hiçbirimiz birbirimizi sevmek, onaylamak zorunda değiliz, bugün ” hepimiz “in buluşmasının zaruri olduğu tek bir yer var;
Kimden, nereden, neden geldiğine bakmaksızın terörün ve teröristin tam karşısı!
Orada olmalıyız.
Suruç’tan sonra biraz daha ayrışmalıyız, biraz daha netleştirmeliyiz safımızı; ama sosyalistler, dinciler, dinliler, dinsizler, milliyetçiler, ulusalcılar, laikler, demokratlar, Aleviler, Sünniler, Kürtler vs. diye değil;
“Katiller” ve “katil olmayanlar” diye...
“Adiller” ve “adil olmayanlar” diye...
“Anayasal sınırlarda temel hak ve özgürlükler, demokrasi mücadelesi verenler “ ve ” sözde demokratik haklar uğruna dağ kanunlarını işletenler” diye...