Talabani'den ABD'ye rest mi?
ABD’nin “sınırlı” operasyona “evet” demesi, iki ana gerekçeye dayanıyordu. Birincisi; Dağlıca şehitleriyle birlikte milli şuurun ayağa kalkması, TSK’nın sınıra büyük çapta güç kaydırması ve TBMM’nin tezkere çık arması, Irak’a gir ile ceğinin anlaşılması. İkincisi; söz dinlemeyen Talabani-Barzani-PKK üçlüsünü n yola getir il me si . Bu üçlü çetenin emir dinlemezliği ise; ABD’nin en hassas olduğu İran ve petrol başta olmak üzere, birçok konuda kendi başına hareket etmesiydi. Artarak devam eden bu tanımazlık, ABD’yi çileden çıkarıyordu. Bunun için de, ABD kalkanı olmazsa Türkiye’nin hepsini ezeceğini göstermesi gerekiyordu. ABD, Türkiye üzerinden bu ders- i verdi, ama cevabını da hemen aldı. İran Devlet Başkanı Ahmedinejad sürpriz bir şekilde Bağdat’a gitti ve büyük itibar gördü. Hem de, ABD’nin konukları Bağdat’a helikopterle taşıma ve koruma tedbiri almayı reddetmesine rağmen. Ahmedinejad “iki ülke arasında yeni bir dönemin başladığını” , Talabani de “güvenlik, siyasi, ekonomik ve kültürel konuları” görüştüklerini vurguladı . Bağdat’ta 7 önemli anlaşma imzalandı.
Bu diplomatik atağı, ABD’ye rest çekme olarak yorumlamak gerekir .
Evet ABD, Afganistan gibi Irak’ta da çıkmaza girmiş görünüyor. Bu durumda ne yapabilir? Son 1 yıla bakalım. Irak’ta her gün ağır bedeller ödüyor, ama hiçbir kazancı yok. Aksine ABD, “avara kasnak” gibi dönerken , Şii-Sünni yakınlaşmasıyla bir karşı cephe oluşuyor. Bu durumda ABD’nin, bir an önce Irak’tan çekilip, güçlerin in bir kısmını Kuzeye taşımaktan başka çaresi kalmıyor demektir.
İran’la uğraşmak için kuzeye yerleşmek elzem. İyi de kuzey ve oradaki yönetim ne kadar güvenli? ABD, kimsenin tanımadığı bu dar alana taşınmakla kendini tecrit etmiş, hatta ne kadar direnişçi, terörist varsa hepsini bu üsse çekmiş olmayacak mı? Bölgede dost ülke de kalmadığına göre, gerçekten ABD için manzara çok kötü. BOP macerası bitiyor mu sorusunun tam zamanı.
Şimdi de ABD’ye çekilen restin doğuracağı muhtemel siyasi sonuçlara bakalım. Önce, ABD bu rest karşısında ne yapacak, bilemiyoruz? Ancak ABD’nin önünde 2 yol var.
Birincisi; resti görecek. O zaman ortaya yeni bir vaziyet çıkacak demektir. Bağdat, İran ‘la işbirliğinde kararlı olduğuna göre, bu rest i tanımayacak. Irak’ta; Sünni’si, Şii’si ve Kürt’üyle , b ugün var olan Federal Cumhuriyet ‘e gerçekten sahip çıkılacak. Arkasından İran Şii devleti ile daha ileri ölçüde işbirliği ve güç birliğine gidilecek. Kuzeyde Barzani federe yönetimi varlığını koruyacak, ama Irak’ın bölünmesi ertelenmiş olacak. Bu yapı ne kadar sürer, şimdiden bilinemez . A ncak ABD, tutunacağı dal kalma dığından , bölgeden çekip gitmek zorunda kala bilecektir.
İkinci si ; ABD bu resti sineye çekip, çözümü zamana bırakac ak. O zaman, Bağdat-Tahran işbirliği daha da güçlenecek, enerji üzerindeki yerel hakimiyet daha da artacak demektir. H azmı zor olan bu durumu değiştirmek için, ABD’nin yeni yollar bulması gerekecek. Ancak bu mümkün olabilir mi, bilemiyoruz.
Türkiye anahtar ülke
ABD için bu karanlıktan çıkmanın bir yolu olabilir, o da yarım asırlık müttefiki Türkiye ile sözde değil, özde stratejik ortak olmasıdır. Bu kadar yara-bereden sonra böyle bir ortaklık ne kadar mümkün olabilir, ayrı bir mesele? Ancak ABD ‘nin, Türkiye’ yi de parçalamayı öngören BOP’tan kesinlikle vazgeçmesi şarttır.
Sonuç: ABD hem bu bataklıktan kurtulmak, hem de Orta Doğu’da istikrar, güvenlik ve barışı tesis etmek amacıyla, Türkiye ile dostane işbirliği kurabilir. Böylece, bütün dünya için önemli olan enerjiye istikrar kazandırmak ve Filistin-İsrail ihtilafına hakkaniyete dayalı bir çözüm bulmak mümkün olabilir.
* * *
ABD “çık” deyince mi çıkıldı?
Kesinlikle hayır. Gerçeği anlamak için, “çık” diyen ABD’lilere bakalım. Bush ve Gates, “askeri operasyonun süratle bitirilmesi, bir ya da iki haftadan fazla sürmemesi” gerekir diyor. Çıkmamız isteniyor bu doğru, ama bir de süre var. Cümlenin yarısını alırsanız, elbette yanlış sonuca varırsınız. Ayrıca çıkma konuşulurken, çıkış başlamış.
Büyükanıt’ın, PKK’yı şaşırtmak için söylediği söz, hepimizi de şaşırttı, endişe yarattı. Ama kararı biz verdik, hedefleri vurduk, tekrar gideceğiz demesi yeterlidir. Erdoğan ve Gül’e güvenemezsiniz, ama TSK öyle mi?