Tahsil cehaletini de almamış!

Zeka ve mantık yoksunu bir bakışla, eklemlendikleri partinin savunuculuğuna soyunan yanaka medya, mesnetsiz yaklaşımlarla karaya ‘ak’ diyor

Vakitli vakitsiz çıkışları ile ’ANA’uçağının akreditelileri arasındaki yerini koruma çabasındaki bir gazete, mesnetsiz bir yaklaşımla, 5.2 milyon insanı ailesiyle birlikte küçümsemeye çalışıyor. YENİÇAĞ, ‘Halk rehin alındı’ manşeti ile bir gerçeği gündeme getirmişti. Bu haberin hemen ardından da araştırmacı Tarhan Erdem, Radikal gazetesi için bir araştırma yapmış ve ’AKP halkı borca sokup rehin aldı’ haberimizi rakamlarla doğrulamıştı.

Toplam 42 milyon seçmenin bulunduğu ama 36 milyonunun sandık başına gittiği Türkiye’de 5.2 milyon insan borçlu olarak oy kullandı. Bu 5.2 milyon insanın aile reisi olduğunu göz önüne alırsak, (bırakın çocuklarını) sadece eşleri ile birlikte sayarsak 10 milyon 400 bin seçmen eder. Bunu da yüzde olarak hesaplarsak ortaya yüzde 25’ler civarında bir rakam çıkar. Hesap ortada.

22 Temmuz seçimlerinde AKP ne kadar oy aldı? Yüzde 46.7.

Demek ki, 100 milyar dolar toplam borcu bulunan 5.2 milyon insan ailesiyle birlikte sandık başına giderek AKP’ye teslim olmak

zorunda kaldı.

Peki, zeka ve mantık yoksunu gazete ne diyor? “Oy kullanan 36 milyon insanın içinde 5.2 milyon kişinin oluşturduğu bir grubu eksen alıp manşet atıyorlar:”

Tahsil de cehaletlerini alamamışsa daha ne denebilir ki?

Nasıl bir çelişkidir ki, seçim günü Tarhan Erdem’in anketini yere göğe sığdıramıyorlardı. Ama, aynı şahsın seçmenin, oy vereceği partiyi belirlerken ekonomik durumunu dikkate aldığı tespitini gözardı etmek ’kara’yı ’ak’ göstermekten başka bir şey değildir. Umarız bundan sonra, ’yanakalık’ derslerinden arta kalan

zamanda ’matematik’ ve ’istatistik’ ilmine de önem verirler!..

TRT, Lozan’ı yine unuttu

Devletin televizyonu TRT’nin tarafsız yayın yaptığını söylemek artık çok zor. Özellikle Seçim döneminde bir kez daha görüldü ki,TRT yine aynı çizgisini bu dönemde de sürdürecek. Sansür iddialarıyla sık sık gündeme gelen ve halen vekaleten yönetilen devletin televizyonu, tarihi öneme sahip gerçekleri de görmezden gelmeye başladı. Tıpkı Lozan Antlaşması’nı unutması(!) gibi. TMSF kontrolünde, AKP rotasına çekilen basın yayın organları gibi TRT’de kadrosu itibariyle aynı çizgiye yaklaşmış bulunuyor. İşte gazeteci yazar Melih Aşık’ın, tespiti:

Kimin TRT’si?

“Lozan Antlaşması’nın 84. yılı önceki gün, yani 24 Temmuz günü kutlandı... Lozan, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanmış olan antlaşmalar arasında bugün hâlâ yürürlükte olan ve geçerliliğini koruyan tek antlaşmadır. Türkiye Cumhuriyeti’nin

temel taşıdır. TRT her yıl Lozan’ın

yıldönümünde tanıtıcı program yayımlardı. 2004 yılından bu yana Lozan’ın yıldönümlerinde Lozan’dan hiç

söz etmiyor.

“Atatürk ilke ve inkılaplarını kökleştirmek “ TRT’nin yayın esasları arasında yer almaktadır. Ne var ki TRT eski TRT değildir artık...”

* Melih Aşık-Milliyet

Eskiye dönüş!

Kim ne derse desin bu seçimin galibi Atilla Koç’tur. O kaldığı yerden devam edecek ve uyurken milleti de uyutmaya ara vermeyecektir!

Yola, pardon uyumaya devam!

Hedefleri ortak

Küresel sermayenin Türkiye ayağı olan TÜSİAD, AKP’den beklentilerini açıkladı. Ama ne var ki, TÜSİAD’ın istekleri ile AKP’nin izleyeceği politikalar aynı! İkisi de şartsız koşulsuz AB’nin dayatmalarına ’evet’ demekten yana.

* HÜRRİYET

Ne Gündüz Ne Gece?..

Bizim ‘evlere şenlik’ medyamızda bir şenlik, bir şenlik ki demeyin gitsin... Davul zurna, trampet, korna seslerine zafer çığlıkları karışıyor...

Peki, yalnız bizimkilere mi özgü bu görülmemiş bayram havası?.. Avrupa’sıyla Amerika’sıyla Batı’nın da keyfi gıcır...

Ne diyorlar:

“- Türkiye’de laik azınlık tokadı yedi!..”

Seçimde oyları kim verdi?.. Bizim mahalle.. Bizim kasaba.. Bizim köy.. Evelallah hepsi bizim... Biz bize, yan yana, diz dizeyiz... Peki, bizim olmayan ne?.. Sözgelimi Borsa’mız...

Yazılıp çizildiğine göre İstanbul Borsası’nın yüzde 73’ü yabancıların elindeymiş..

Bu seçimde Borsa da oy verdi..

Hem de uçarak.. Kime oy verdi?.. AKP’ye... Batı, AKP kazansın diye elinden gelen her şeyi yaptı, Arap sermayesi de vallahi billahi elinden geleni ardına koymadı...

Batı’da laikler.. Ortadoğu’da şeriatçılar.. Neden aynı amaçta birleştiler ve birleşiyorlar?.. Dışarıya iki kat borçlanma... Yabancı yerli rantiyeci için yüksek faiz folluğuna dönüşme... Devletin, ülkenin elinde ne kadar kamu kuruluşu varsa dışarıya satıp savma...

Laik Cumhuriyetten ’Ilımlı İslam Devleti Modeli’ne geçerken uygulanan ekonomik programın ilginç özeti...

Bu programın arkasında IMF... Daha başka deyişle ABD...

Ve ardından “seçim zaferi” !..

AKP yüzde 47... Az bile...

Arkasına Avrupa’sıyla, Amerika’sıyla, Yunanıyla, Rumuyla, Ermenisiyle, İsrail’iyle dış dünyayı alan AKP’nin içerde seçim zaferi için yüzde 47 az bile...

Ama bir soru var:

Bu Avrupa, ABD, Yunan, Rum, Ermeni, AB Türkiye’nin karşısında değiller miydi?..

Türkiye’nin karşısında ve AKP’nin yanında olmak ne tür bir bilmecedir?..

Bu ne acayip bilmece?..

Ne gündüzdür, ne gece?..

* İlhan Selçuk-Cumhuriyet

GÜNÜN TESPİTİ

Bir analiz!!!

TAHMİNSEL bir seçim analizi: Sobayla ısınanların çoğu AKP’ye... Kaloriferle ısınanların çoğu CHP’ye oy verdi...

* Haldun Ertem / Milliyet

GÜNÜN SÖZÜ

Söyleyene değil...

Merkez sağın pırıl pırıl gençlerini göreve davet ediyorum.

Artık ortaya çıkın.

* Cüneyt Ülsever / Hürriyet

Halk diyorsa

AKP’nin ön habercisi Tarhan Erdem’in bir başka araştırması medyada yer aldı, Hürriyet’te de yayınlandı.

Bayram yapanlar ve Tarhan Erdem’i bir kahraman sayanların bunu da kabul etmeleri, önemsemeleri gerekmez mi? Araştırma şöyle:

Üniversite mezunlarının yüzde 24’ü AKP’ye oy verdi.

Ortaokulun altında eğitim alanların ise yüzde 55’i .... Ne demek bu?...

Cehaletle ilintisi yok mu yani bu seçim sonuçlarının?

Ama bana daha da ilginç geleni, yine araştırmaya göre; çocuk sayısı arttıkça AKP’ye oy verme eğilimi de artıyor. Çünkü göbeğini kaşıyan adamın bir özelliği de, bol çocuk yapıp salmasıdır.

Ben halkı asla küçük görmem. Benim kadar halkın içinde yaşayan gazeteci azdır.

Aydın, ilgili, zeki, akıllı, uyumayan halk sevdamdır benim. AKP’ye oy vermeyen yüzde 53 halk oradadır. Ama yazım doğruydu; bir köşeye sinmiş, tepkisiz, umursamaz, işitmez, duymaz, bilmez, öğrenmez... Ya da tümünü bilir ama çağdaşlığı sevmez “göbeğini kaşıyan” adam kazandı seçimleri.

Bu sefer cüzdanını okşayan zengin adamın da desteğini alarak. Yalan mı?..

Bekir Coşkun / Hürriyet

Seçimin ardından

Bir seçim daha geçti ve daha önceden ilan edilmiş olan 3 parti, meclise resmen girdi. AKP, parti merkezi önünde hora teperek, davulculara dolarlar saçarak(!) girdi. CHP, huzursuz ve mutsuz bir eda ile, MHP ise mırın-kırın ederek, ama yine de 71 milletvekilini de “yan cebime koy” diyerek meclise girdi. Seçim bitmiştir ama sorulacak pek çok soru var. Sayısal olarak seçim belli partilerce kazanılmıştır. Bu partilerin, bu sonucun değerini bilmeleri ve doğru kararlar vererek, hem memleket ve hem de millet için doğru ve hayırlı işler yapmalarını temenni ederim. Sayısal bir üstünlük sağlanmıştır, ama adil bir seçim olmuş mudur? Hayır!..

Eğer bir taraf bütçeyi sınırsız kullanırsa, tüm devlet imkânlarını (araba, her türlü ulaşım, uçak, insan, işgücü) sonuna kadar harcarsa ve rakipleri de tüm bunlardan mahrum kalırsa, bu adil bir süreç olarak kabul edilemez. Başbakan, resmî sıfatıyla son, ama o ana kadar tüm yetkilerini ve sonsuz devlet imkânlarını en son katresine kadar kullanır ve seçimi kazanırsa, bu pek adil bir seçim yarışı kabul edilemez. Eğer dışarıdan Stratejik Ortak (!) açıkça ‘şu partiyle rahat çalışıyorum’ diye ilan ediyor ve dış basın, ‘herhalde tekrar falanca partiler ve belki de bir parti daha girebilir’ diye yazılar yazıyorsa, buna da ben pek adilce yapılmış bir seçim diyemem.

* Oya Akgönenç / Milli Gazete

Dön baba dönelim!..

Başbakan uzlaşma söylemlerinin arkasından Gül’ün adaylığı için “Son kararı kendisine bırakıyorum” demişti. Gül de dün, “Benim duruşum aynı, son kararı Başbakan’a bırakıyorum” mesajı verdi.

Türkiye’de siyasetin bir rengi de “dön baba dönelim” olduğuna göre, Gül de ısrarını sürdürdüğüne göre, biz de Nisan ayı ortasına dönelim... Cumhurbaşkanı adayının kim olacağı tartışması son dakikaya kadar devam etmiş, Başbakan Erdoğan partisinin grup toplantısında adayını atamıştı: “Kıymetli kardeşim Abdullah Gül...”

Bu atamanın hemen öncesinde Erdoğan, Arınç ve Gül bir araya gelmişti. Bu üçlü toplantı “ya üçümüzden biri ya hiç” yorumuyla dışarıya yansımıştı.

Aradan 3 ay geçti. Döndük başa... Başbakan Erdoğan son kararı Gül’e bırakıyor... Gül, son kararı Erdoğan’a... Üçüncü aktör Arınç da kendisine hiç yakışmayacak sakinlikte demeç veriyor! Oysa kendisinden şöyle bir demeç beklenirdi: “Ne demek, tabii ki Gül aday olacaktır. Oyunun ölçüsünü almayan varsa, metre getirelim...” Gül’ün umudu, Meclis’e CHP’nin dışında MHP’nin girmiş olması.

* Mustafa Balbay / Cumhuriyet

Laf ola beri gele

Türkiye’yi bir daha seçimle yormak doğru olmaz.

* Hasan Cemal (Milliyet)

Siyasete girenler, güç sahibi olmayı amaçlar.

* Mehmet Barlas (Posta)

Türk medyasının kabuğunu kıramama ve kendi sosyal sınıfı dışıyla ilişki kesme gibi bir özelliği tabii var.

* Fehmi Koru (Yenişafak)

Otoriter cumhuriyet kaybetti, demokratik cumhuriyet kazandı.

* Mehmet Altan (Star)

Zafer kazananlar daha anlayışlı, daha özverili olurlar.

* Mehmet Ali Birand (Posta)

Seçim sonrasının ferahlığı içinde geniş bir soluk alıp önyargıları gözden geçirmeliyiz.

* Mümtaz’er Türköne (Zaman)

Gül Cumhurbaşkanı olmak istiyorsa olsun, istemiyorsa da olmasın.

* Mehmet Ali Ilıcak (Bugün)

Meclis’ten yansıyan etnik çekişmenin ülkeme yansımasından endişe ediyorum.

* Serdar Arseven (Vakit)

Yazarın Diğer Yazıları