Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

TAHAMMÜL EDEMEZLER

Onlar tahammül edemezler ama birçok insan bunu hâlâ öğrenemedi.

Barışçı yaklaşımlar, aile fotoğrafı filan. Ne kadar da çabuk aldanıyoruz, ne kadar da çabuk inanıyoruz. Normalleşme diye havalara uçuyoruz.

Değişmezler kardeşim değişmezler. Berabere kalmaya, hele yenilmeye asla tahammül edemezler. Bugüne dek bunu hâlâ öğrenemedik mi?

İşte sahaya indiler. Gırtlaklarını patlatırcasına had bildiriyorlar: Herkes haddini bilecek!

Şu üç kelime burada ne kadar da cılız duruyor. Sonuna ünlem işareti koysam yine de cılız duruyor. Harfleri büyütsem, koyultsam yine de cılız duracak. Ama bu üç kelime birilerinin ağzından atom bombası patlar gibi çıkıyor: Herkes haddini bilecek!

Öğrenmek için kaç defa yüzümüze çarpılması lazım; kaç defa kafamıza vurulması lazım?

Siz alacaksınız onlardan birini karşınıza ve bütün nezaketinizle, bütün tarafsız olmaya çalışan titizliğinizle bir takım sorular sormaya çalışacaksınız. Sonra da aile fotoğrafı… İşte ülkenin görmek istediği fotoğraf…  Ne de güzel iş başardık diye sevineceksiniz…

Tahammül edemezler kardeşim, tahammül edemezler. Birilerinin kibrini, birilerinin tahammülsüzlüğünü, birilerinin nobranlığını hâlâ öğrenemedik. Biz kucaklarsak onlar da koşarak bizi kucaklar sanıyoruz. Onların kinini, onların kibrini, onların tepeden bakışını hâlâ öğrenemedik.

Siz kimsiniz de birtakım makamlara talip oluyorsunuz? Herkes haddini bilecek!

Siz kim oluyorsunuz da birilerine karşı ağzınızı bozuyorsunuz? Edebinizi takının! Birilerine hakaret etmek, birilerine küfür etmek sadece bizim hakkımızdır. Biz yaparsak bizimki edebe adaba aykırı olmaz. Siz yaparsanız edepsizlik olur. Haddinizi bilin, ağzınızı bozmayın. Hele hele, şu makama, bu makama talip olmak da ne oluyor? Herkes haddini bilecek!

Saf, temiz demek. Ama saf, aynı zamanda bildiğimiz anlama geliyor. Temiz olduğumuz için herkese hemen inanıyoruz. On defa dişlerini gösterseler de yine inanıyoruz. Aaa, ne güzel aile fotoğrafı verdik değil mi? Bütün insanlarımızın özlediği fotoğraf. Tamam da kardeşim, işte 24 saat geçmedi. Sahalara indiler, gırtlaklarını patlatırcasına hesap soruyorlar.

Onlardan biri ekranda rakibiyle berabere kalacak, onlar da buna tahammül edecek? Etmezler kardeşim etmezler. Ekrandaki yandaşları hafif kaldıysa babaları hemen meydanlara çıkar: Siz kim oluyorsunuz? Herkes haddini bilecek! Haddini bilmeyene bildiririz.

Evet, öğrenmemiz gereken bir şey daha var: Bu ülkede bir had bildirme makamı bulunmaktadır. Had bilmeyenin haddi bildirilir, kulaklar çekilir, gerekirse bir Osmanlı tokadıyla hadsizler yere serilir. Had-nâ-şinaslıkta daha da ileri giderseniz bizim nice kulplarımız vardır; hakaret etti deriz, terörist deriz, Fetöcü deriz; soluğu bir yerlerde alırsınız. Hâlâ bu memlekette demokrasiye alışamadınız kardeşim; demokrasi demek, haddini bilmek demektir, o sınırı da biz belirleriz.  

Size nereden bakacağımızı, nasıl hitap edeceğimizi de biz biliriz. Gerekirse benim valim, benim müsteşarım deriz; gerekirse kardeşlerim, vatandaşlarım deriz; gerekirse haddini bilmez azgınlar deriz; Pontus deriz, Yunan deriz.

Had bildirme makamı çok yükseklerde, tepelerde olur. Öyle üç beş odalı kulübe olacak değil tabii. İtibardan tasarruf mu olur? İtibar bize, yerlerde sürünmek size. “Biz hizmetkârız” dedikse sahici mi bellediniz? “Hizmetkârız” derken sesimizin tonunu fark etmiyor musunuz? O ses tonunun anlamı “tepenize indiririz” demektir. Gerilen yüzümüze, şişen damarlarımıza, yükselen sesimize bakıp ne demek istediğimizi anlayacaksınız! Anlamıyorsanız yerinize oturacaksınız. Yahut da çekip gideceksiniz. Artık yanınıza kimi alır da gidersiniz, onu bilmem.

Aile fotoğrafı… Gülücükler… İniverdi birilerinin sillesi o fotoğrafın üzerine. Çarpıverdi birileri Osmanlı tokadını o gülen yüzlere. Umarım artık bir şeyler öğreniriz.

 

Yazarın Diğer Yazıları