Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Agah Oktay GÜNER
Agah Oktay GÜNER

T.C Merkez Bankası ve kalkınma

Geçtiğimiz haftanın önemli gündem maddelerinden biri; T.C Merkez Bankası(TCMB)kararlarının yarattığı geniş tartışmalar oldu. Tam “Türkiye krizden başarıyla çıktı” derken gelen açıklamalar tedirginlik yarattı.
Korkulardan başlıcası, ciddi ekonomik sıkıntı içinde olan AB’nin durumu. Çin’in yardım teklifini kabul etmemeleri halinde, borç kriziyle mücadele eden bu ülkelerin para basma yoluna gitmeleri ve Türkiye dahil bazı ülkelere hızla sıcak para akması ihtimalidir.
Bu yüzden, TCMB’nin kararları; doğru ve yerindedir. Ancak, geç alınmış, yetersiz tedbirlerdir. Ekonomik kriz dünya üzerinde tesirlerini sürdürmektedir. BRIC ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin) yabancı sermaye, cari açık ve döviz kuru konusunda yılın ilk yarısında tedbirlerini almış ve başarılı olmuşlardır.
Bizde ise yabancı sermayeye; “kısa vadeli geliyorsan gelme” çıkışını TCMB Başkanı ancak şimdi yapabilmiştir. Ülkemize gelip kısa vadeli vurdu kaçtılar ile başka yerde kazanılması mümkün olmayan kazancı sağlayıp, her yıl sonunda olduğu gibi geri dönen yabancı sermayeye “sıcak para” diyoruz. Halbuki gelen sermaye kalıcı olmalı ve sanayi yatırımına dönüşmelidir. Sanayi yatırımlarının uzun vadeli kaynağa ihtiyacı var. Ortalama 1-3 ay vadeli sermayeyle sanayi sektörüne fon sağlanması imkansızdır.
Bu arada, TCMB ülkemizi yabancılara cazip kılmak için faiz oranlarını olması gerekenden daha düşük seviyeye çekememekte ve yerli sanayiciyi daha ucuz kredi bulma imkanından mahrum bırakmaktadır. Yerli firmalara “borç batağına girmeyin” uyarısında bulunuluyor oysa 2010 ve 2011 yılı Kurumlar Vergisi rakamları, yerli yatırımcıların kriz sonrasında daha kârlı olduğunu ve daha büyük borcu kaldırabileceğini gösteriyor. Yeter ki kur riski almasın. Yapılması gereken, TCMB eliyle; yurt içindeki sermayenin vade ve faiz oranlarıyla yönlendirilmesidir. Banka’nın son kararlarıyla kısa vadeli mevduat karşılıkları, dolayısıyla paranın maliyeti yükselmiş, uzun vadede ise maliyet düşürülmüştür. Fakat, geç alınmış, kısa ve uzun vadeli faiz oranları arasında sadece %3 fark öngören kararlar yeterli olmayacaktır. Bu sebeple daha etkin tedbirler uygulanmalıdır.
Diğer taraftan bazı bankaların yurt dışı kaynaklı sendikasyon kredilerini, içeride TL cinsinden kullandırmalarının yarattığı kur riski dikkatle izlenmelidir. Zira, hızla büyüyen cari açığın bir devalüasyonla sonuçlanması tehlikesi önümüzdedir.
Dünya ekonomisinin kaymağını yiyen emperyalist çevreler ve bunların ülke içindeki işbirlikçileri, Türkiye ekonomisinin ışık saçan bir ufku olduğunu iddia ediyorlar.
Kuşkusuz ufkumuz aydınlık. Ancak mevcut ekonomi politikalarıyla bu ufka ulaşmak mümkün mü?
Artan cari açığa, işsizliğe, yoksulluğa, reel ücretlerdeki düşüşe rağmen, yetkililere göre biz hızla kalkınıyoruz! Uluslararası değerlendirme kuruluşlarının Türkiye’ye bir türlü neden “yatırım yapılabilir ülke” notu vermediklerini de bizim ekonomi yönetimi anlamıyor. Onlara göre bu not verilse, yatırımlar akacak ve kalıcı olacaktır. Yani suçlu uluslararası değerlendirme kuruluşları ve objektif tahlil yapanlar.
Temenni ediyorum ki girdiğimiz seçim süreci, bakış açılarımızdaki uçurumu daha da derinleştirmesin.
Herkesin dikkate alması gereken bir husus var, Türkiye hali hazırdaki ekonomi politikasıyla, çok ciddi bir krize doğru gidiyor. Bu ihtimalin gerçekleşmesi halinde dünyanın içinde bulunduğu şartlarda düze çıkmak çok zor ve pahalı olacaktır. Ekonomi yönetimine basiret, ülkemize aydınlık ufuklar temenni ediyorum.

Yazarın Diğer Yazıları