Suriye’den terör ithalatı
Taliban militanlarının, Pakistan’ın Peşaver kentindeki tarihi kiliseye düzenledikleri intihar saldırısında 78 kişinin hayatını kaybettiği, çok sayıda yaralı olduğu açıklandı. Kenya’nın başkenti Nairobi’de el-Kaide bağlantılı eş-Şebap örgütü militanlarının gerçekleştirdiği terörist saldırıda şu ana kadar 59 kişinin hayatını kaybettiği bildiriliyor.
Hiçbir ölçü tanımayan bu izansız, insafsız ve vahşi saldırıların artarak devam edeceği anlaşılıyor. Ölmeye ve öldürmeye programlanmış, robot haline gelmiş terörist unsurlar için önemli olan, ses getiren eylemlerin gerçekleştirilmesidir. Ölenlerin dini, kimliği, coğrafyası ve milliyeti onlar için önemli değildir. el-Kaide, el-Şebap, el-Nusra, Cihatçılar, Selefiler vb.. Ölme ve öldürme makinesi haline gelmiş olan gruplar saldırılarını çoğunlukla İslam ülkelerinde gerçekleştiriyor.
Bu vahşi terörist örgütlerin en büyük hedeflerinden birisi de Türkiye’dir. İktidar yandaşı bazı kalemlerin sandığı gibi Türkiye, şimdilik büyük ölçüde Suriye’de icrai sanat eden bu vahşi terör örgütlerinin saldırılarına karşı sigortalı değildir.
Başbakan Erdoğan’ın bölge ülkelerinin iç işlerine karışan konuşmaları, tehdit içeren açıklamaları bu vahşi terör örgütlerini Türkiye’ye karşı her geçen gün biraz daha bilemektedir.
AKP’nin genelde Orta Doğu, özelde ise Suriye’de izlediği siyaset, ülkeyi terör örgütlerinin hedefi haline getirmiştir.
Yaşanan otoritesizlik ve terör anaforu her geçen gün Türkiye’yi Suriye’deki kanlı kaosun içine biraz daha çekmektedir. Bunun işaretleri birkaç aydır veriliyor: Reyhanlı’da yaşanan kitle katliamı, Gaziantep’te patlayan minibüs, Somali’deki büyükelçilik saldırısı ve Lübnan’da THY pilotlarının kaçırılması gibi terörist eylemler, bu gelişmelerin alameti olarak görülebilir.
AKP hükümetinin Türkiye’deki terörü DHKP-C ve PKK’dan ibaret sanması fahiş hatadır. Esad’a duyduğu kini din edinmiş olması AKP’nin basiretini bağlamıştır. Başbakan’ı ve onun ağzından çıkanları kutsamaktan öte bir yetkisi kalmayan yetkililerin de olayları kavrayamadıkları açıktır.
Özgür Suriye Ordusu’na destek sağlayacağı gerekçesiyle, amacı, kimliği meçhul birçok grubun Türkiye sınırına konuşlanmasına göz yumulması bölgenin teröre açılması anlamına gelmektedir. Adeta izinli ve icazetli bu gruplar mevcut otorite boşluğundan yararlanarak kendilerine alan yarattılar ve bölgeye yerleştiler. Sınırdan rahatlıkla Türkiye’ye girip çıkılabilmektedir.
Orta Doğu uzmanı Robert Fısk’in yaptığı analizde, Pakistan’ın Afganistan’daki Taliban ve el-Kaideciler için olduğu gibi Türkiye’nin de Suriyeli Cihatçıların bir silah tedarik kanalı ve güç toplama merkezi haline gelmeye başladığını ifade etmişti. Fısk, Türkiye, Orta Doğu’nun Pakistan’ı mı olacak, diye sormuştu. Gerçekten de yasadışı güçlerin istediği gibi girip çıktığı Suriye-Türkiye sınırı, otoritesizlik yönünden Peşaver’e dönüşmüş bulunmaktadır.
Buna bir de Türkiye’ye sığınmış beş yüz elli bin civarındaki mültecinin yarattığı fiili durumu ilave etmek gerekmektedir. İki yüz bini kamplarda, üç yüz bini Türkiye’nin çeşitli yörelerine dağılmış olan mülteciler arasında terörist unsurların bulunabileceğini unutmamak gerekmektedir.
Türkiye, kendi teröristleriyle mücadelede teslim bayrağını çekmiş bir iktidar tarafından yönetiliyor. Şimdi buna bir de Suriye’den ithal edilen teröristler ilave edilmiştir.
Birkaç gün önce DHKP-C terör örgütü, Ankara’da Emniyet Genel Müdürlüğü (EGM) ve Polis Evi Sosyal Tesisleri’ne saldırı gerçekleştirebilmiştir. Birisi Suriye’den diğeri Yunanistan’dan Türkiye’ye gelen teröristler, cephaneleriyle birlikte yaya olarak eylem yerine gelmiş, eylemi gerçekleştirmiş ve yine yaya olarak kaçmışlardır.
Ankara’nın kalbinde onca silahı sırtına yüklenip, onca yolu yürüyüp, eylemi gerçekleştirdikten sonra yaya olarak olay yerinden uzaklaşmalarını, yetkililerin açıklamak gibi bir mecburiyeti vardır.
Teröristler roket atar, lav silahı ve diğer cephaneleriyle Ankara’nın göbeğinde eylem yapabilmektedir. Ankara’da bu tür eylem yapabilenlerin Suriye’ye yakın kentlerde neler yapabileceğini düşünmek bile tüyler ürperticidir!