Suriye'de "zafer ya da hiç"
Suriye'de insanlık büyük bir kaos yaşıyor. Dünyanın her yanından gelmiş olan marjinal, fanatik ve barbar gruplar bölgede dilediği gibi cinayet işliyor. Çeşitli ülkelerden aldıkları destekle sayısız örgüt bölgede acımasız ve kanlı bir hesaplaşma içine girmişlerdir. Suriye halkı, vahşi ve kanlı bir banyoya tabi tutulmuştur.
Suriye'de yürütülen kirli, kanlı ve vahşi vekâlet savaşı bölgede yerleşik halk kitlelerini yerinden oynatmıştır. Kanlı ve vahşi boğazlaşmadan kitleler halinde kaçan mülteciler önce periferilerindeki ülkelere dolmuş, ardından da Akdeniz'i zorlamaya başlamışlardır.
Avrupa'nın kapılarına kitleler halinde yığılan mültecilerin, hazin görüntüleri insanlığı sarstı. Dahası göçmen sağanağı AB'yi tehdit ederek güvenlik krizine neden oldu. AB ülkeleri, sınırlara askerden duvar, dikenli tel örgüden engel koyarak mülteci akınını durduramayacaklarını anladılar.
Suriye'deki trajedinin müsebbipleri, besledikleri canavar kendilerini yemeye başlayınca harekete geçtiler.
Suriye ile ilgili olarak daha önce alışık olmayan gelişmeler yaşanıyor. Türkiye ile İran arabuluculuğu sonucu muhalif Fetih ordusu ve Suriye güçleri arasında ateşkes ilan edilmiştir. Suriye'de mezhep bölünmüşlüğü ateşkes şartlarında bile gözlenebiliyor. Sünniler bir araya, Şiiler bir bölgeye toplanıyor.
Bu arada Rusya'nın Suriye, Irak ve İran'ın IŞİD'e karşı mücadelesinde koordinasyonu sağlamak amacıyla Bağdat'ta 'bilgi merkezi' kurduğu haberleri geliyor. Rusya bununla da yetinmemiş, İran ve Hizbullah ile birlikte Suriye rejiminin elindeki toprakları korumak için "ortak kumanda merkezi" de kurmuştur.
Bu arada Türkiye ile ABD arasında hangi amaca hizmet ettiği belli olmayan eğit-donat projesi tam anlamıyla iflas etti. 13 Temmuz'da eğitilip donatılan 54 muhalif Suriye'ye adım atar atmaz El Nusra tarafından esir edildi. Bu proje kapsamında Suriye'ye yeni gönderilen 75 muhalif de silahlarını El Nusra'ya teslim ederek, bu örgüte katıldıkları yolunda haberler geliyor.
Rusya'nın Tartus Deniz Üssü'ne ilave olarak bölgede bir de hava limanı yaptığı, bölgeye ciddi deniz ve hava gücü yerleştirdiği gelen haberler arasındadır. Rusya Dışişleri Bakanlığı, 'IŞİD karşıtı koalisyona diğer tüm ülkeler katılırsa biz de katılırız' diye açıklama yaparak koalisyonda Beşar Esad'ın yer almasını şartını da koşmuş oldu.
Bu arada İngiltere Başbakanı Cameron "Esad, Suriye'de geçici hükümetin parçası olabilir" dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Suriye'de 'Esed'li geçişin mümkün' olabileceğinden söz etti.
Rusya Devlet Başkanı Putin, verdiği bir mülakatta, ABD'nin Suriye muhalefetine yönelik "eğit-donat" projesini, "Sadece hukuka aykırı değil, aynı zamanda kendi amacına zarar verici" sözleriyle eleştirdi. Putin, açıkça "Suriye ordusuna karşı savaşanlar teröristtir" dedi ve Esad'ın meşru Devlet Başkanı olduğuna vurgu yapmış oldu.
Böylece Esad'sız Suriye konusu büyük ölçüde kapanmış oldu.
Suriye'de Esad kalırken, Türkiye de mülteci sorunuyla 'değerli yalnızlığı' bağlamında baş başa kalmış oldu. Batı, ucu kendisine dokunduğu an Esad'ı bir kenara bırakmış, Suriye sorununu mülteci sorununa indirgemiştir.
Bu yüzden olacak ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı, BM Genel Kurul toplantıları için "Bu seneki çabalarımızın çoğu mülteci krizi dahil Suriye krizinin siyasi ve insani boyutuna odaklanacak" açıklamasını yaptı. Batılı ülkeler Suriye sorununu "Türkiye'nin mültecileri entegre etmesine yardım etmek" sorunu olarak algılar hale geldi.
Türkiye'ye de "Suriye'deki yer değiştirme krizini kötüleştiren politikalardan kaçınmak" önerisinde bulunmuşlardır.
Türkiye'nin Suriye politikası Abdülhak Hamit'in, Eşber piyesindeki son sahneye benzemektedir. Etrafı Eşber'in, Sumru'nun ve Rukzan'ın cesetleriyle çevrili olan İskender, ortaya çıkan durumu hocası Aristo'ya "bu nedir" diye sorar. O da
"Zafer yahut hiç" diye cevap verir!