Sürecin altında kalanlar!
Vatandaşının can ve mal güvenliğini sağlamak devletin varlık nedenidir. Kamu düzeninin ve güvenliğinin sağlanması devletin meşruiyetinin gerekçesidir. Kamu düzenini ve güvenliğini yok ederken devletin bunu sineye çekmesi ya da görmezden gelmesini talep etmek teröre arka çıkmaktır.
Terörist odakları yok etmek için harekete geçen TSK’ya karşı barıştan söz edenler; PKK’nın vahşi ve canice eylemlerine karşı gıkını dahi çıkaramamaktadır.
Pusu kuranlara, insanları dağa kaldıranlara, araç yakanlara, şantiye basanlara, yol kesenlere dahası ambulanstan hamile kadını indirenlere ses çıkaramayanlar dönüp devlete karşı ağzını doldura doldura barıştan söz etmektedir!
Sivil insanlarla, barajlarla, şantiyelerle, kamyonlarla, TIR’larla, okullarla savaşan PKK’dır. Yakan, yıkan, öldüren, kaçıran ve kalleşçe pusu kuran PKK’dır. Savaşın hem nedeni hem de sonucu olan PKK’dır.
TSK ise bu şer ve kahpe örgütün sığınaklarını, eğitim alanlarını ve terör yapma kapasitesini ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. Bunun neresi yanlıştır?
PKK öldürmeyi, silahı, yol kesmeyi, adam kaçırmayı ve araç yakmayı bıraktığında savaş da kendiliğinden ortadan kalkmış olacaktır. ‘Barış gelsin, savaşa son verilsin, görüşmeler başlasın’ türünden söylemler PKK’yı sıkıştığı kıskaçtan kurtarmayı amaçlayan söylemlerdir. Teröre karşı mücadele değil ‘müzakere’diyenler gerçekte barışı değil PKK’nın terör yapma kapasitesini muhafaza etmesini savunmaktadırlar.
Nitekim bu zatların ‘barış’ ya da “çözüm” dedikleri süreç PKK’yı bölgede vergi toplayan, mahkeme kuran ve kolluk görevi yapan bir devlete dönüştürmüştür. Bu süreç, PKK’yı bölgede Türkiye’ye karşı alternatif bir devlet inşa etme aşamasına getirmiştir.
PKK yandaşları ve siyasetteki uzantıları terör örgütünün kazanımlarını kaybetmesinden büyük üzüntü duymaktadırlar. PKK severler ve Türkiye’nin birliğinin düşmanları ’barış’ sözcüğünden gerçekte PKK’nın devlet içinde devlet olarak tanınmasını anlamaktadırlar.
PKK’ya ‘silah bırak’, ‘insanları öldürme’, ‘Türkiye’yi terk et’ diyemeyenler; Türkiye’ye ‘teröre karşı mücadeleyi durdur’ demek küstahlığını göstermektedir.
Şuursuz AKP iktidarı, uzun yıllardır PKK’yla doğrudan ya da dolaylı olarak sözde çözüm süreci görüşmesi gerçekleştirdi. Güvenlik güçlerinin elini/kolunu bağladı PKK’nın her türden örgütlenmesine ve eylemine göz yumdu.
Ayrıca siyaset ve medyada bu süreci tek seçenek olarak görenler ve gösterenler Türkiye’yi bu aşamaya getirmişlerdir. “TSK, PKK’yı yenemedi... Bu iş silahla olmaz... Devletin güvenlikçi politikaları terk etmesi gerekir” söylemlerinin Türkiye’yi getirdiği yer burasıdır. PKK, silahla kendini muhatap olarak aldıracak ama PKK severler, güvenlik güçlerine ‘silahla bu iş olmaz diyecek.’
Sahi bir örgüt mağaraları, evleri, mahalleleri silah deposuna niye çeviriyor? Baraja, yola, şantiyeye, karakola niçin karşı çıkıyor? Niçin mahallelerin girişlerine hendek açıyor? Polisleri uykusunda niçin katlediyor? Pazar yerinde alışveriş yapan askerin ensesine niçin kurşun sıkıyor? Yolları niçin kesip kimlik kontrolü yapar? Vatandaşın bin bir güçlükle sahip olduğu araçları niçin yakıyor?
Bunlar kendisini devlet yerine koyan bir örgütün, devletin otoritesini ortadan kaldırmaya yönelik eylemleri değil midir? Bu eylemler tam anlamıyla devlete karşı açılmış savaş değil midir?
İnsanların tek geçim kaynağı olan kamyonunu, aracını ve otobüsünü acımasızca yakanlar hem halk hem insanlık hem de mülkiyet düşmanıdır. Bu durum PKK’nın komünist/Stalinist genlerinin ne denli güçlü olduğunu göstermektedir.
Bütün bunlar somut gerçeklik olarak orta yerde dururken bu sürecin altına gövdesini koyanlar, medyadaki terör örgütü savunucuları ve terör örgütüyle iş tutanlar hepsi gövdelerinin altında kalmışlardır.
Onlar sürecin altında kalmakla kalmamış ülkeyi de saflıklarının, gafletlerinin ve hıyanetlerinin kurbanı etmişlerdir. PKK’nın döktüğü kanlardan ve yaktığı kamyonlardan en az PKK kadar onlar da sorumlular!