Süreç, cenaze ve Türkiye
AKP iktidarı her şeyi “çözüm” ya da “barış” denilen süreçle ilişkilendirdiğine göre çözüm denilen süreçte örgütün durumuna yakından bakmak gerekiyor.
Çözüm süreci denilen olgu serbestçe suç işleme sürecine dönüşmüştür. Bölgede devlet otoritesinin yanında örgüt otoritesi tesis edilmiştir.
Çözüm süreci, teröristler için sözde “şehitlikler” yapıldığı, PKK’lıların kurdukları sivil milisleriyle yol kesip kontrol yaptığı, PKK’nın sivil mali birimlerinin haraç topladığı, kaymakam atadığı, bölgede “Kuzey Kürdistan” adı altında toplantılar yapıldığı bir süreçtir. Aslında çözüm süreci; TSK’nın elini/kolunu bağlayıp PKK’ya dövdürme, dahası aslanı kediye boğdurma sürecine dönmüştür.
Gelinen aşamada bu süreç, sonunda Başbakan Erdoğan’a “Kürdistan”ı telaffuz ettirmiştir. Devletin bölgedeki otoritesi sarsılırken terör örgütününki giderek artmaktadır. Gerçek durum budur.
AKP Hükümeti, PKK’ya paket üstüne paket hazırlarken PKK da “merkezi komutanlık”, “profesyonel gerilla” gibi hazırlıklar yaptığını cümle âleme duyurmuştu.
Bugün cenazeler gelmiyor ama bölgede PKK’nın otoritesi de giderek daha fazla taban buluyor ve kökleşiyor. PKK, örgüt otoritesini her alanda güçlendiriyor. PKK, yalnız “asayiş birlikleri”, “paralel devlet” örgütlenmesi yapmıyor aynı zamanda haraç toplayan “mali” üniteleriyle değil her alanda bölgede sessiz ve derin bir hâkimiyet kurmaya çalışan bir örgüt haline geliyor.
PKK, Devlete “karakol yapma”, korucuları dağıt, baraj yapma, şehirlerdeki kitle ayaklanmasıyla görevli yapılar olan KCK’lıları tanı diyor. Daha açıkçası PKK, devlete ’örgüt, terör yeteneğini geliştirsin buna dokunma’diyor. AKP ise “süreç zarar görmesin” diye bölgede olan bitene ses çıkarmıyor.
Gençler ölmüyor ama devlet otoritesi örseleniyor. PKK silahlarıyla, eğitimiyle, kamplarıyla, gümrük kapılarıyla devletleşiyor. PKK o kadar pervasızlaşmıştır ki, bölgede teröristler için “şehitlik” ler açıyor. Hatta örgütün “müze” bile kurduğu haberleri medyaya düşmüştü.
Bugün gelmeyen ölümler yarın örgütün talepleri yerine getirilmeyince büyük kitle katliamlarına dönüşmeyeceğini kimse garanti edemez. PKK, hiçbir zaman “çözüm süreci”ni dikkate almamıştır. Bu süreci taktik bir aşama olarak görmüştür.
Başından bu yana KCK Kongragel’in tutum belgesinde bu durum açıkça ifade edilmiştir:
Tutum belgesinin 6. Maddesi “çeşitli güçlerden gelebilecek saldırılar karşısında aktif savunmaya hazırlıklı olması...” gerektiği yazılmıştır. Çekilmeye nasıl bir anlam yüklediklerini ise şöyle açıklıyorlar: “Kürdistan’da gerilla güçlerinin ’Medya Savunma Alanları’na planlı ve kademeli bir şekilde geri çekilmesi...” olarak tanımlıyorlar.
“Hükümet üzerinde siyasal baskı oluşturmak üzere halk serhildanları temelinde tüm toplumsal dinamiklerin harekete geçirilmesi... Bütün Türkiye genelinde...Yoğun bir eylem ve örgütlenme çalışması içinde olunması...”
Kaldı ki “çözüm süreci” nde AKP iktidarının muhatap aldığı terörist odaklar “çekilme durduruldu”, “süreç tıkandı”, “sürecin sırat köprüsünde”, “demokratikleşme paketi sürecin bittiğinin deklarasyonudur” şeklinde açıklamalar yapmışlardır.
Çözüm sürecinin gerçek muhatabı terör örgütüydü. Terör örgütü de çözüm/çekilme sürecinin bittiğini açıklamış bulunmaktadır. AKP bu durumu kamuoyundan saklıyor.
AKP, “çözüm süreci”nde PKK ile içine düşürdüğü çıkmazdan kurtulmak için Öcalan yerine bu defa Barzani’nin “özgül ağırlığından” yararlanmaya çalışıyor.
Tayyip Erdoğan, Barzani/Perver üzerinden yerel seçimler için Güneydoğu’da seçim mesajı veriyor. Barzani’nin Diyarbakır’a gelmesinin çözüm süreciyle ilgisi çok düşüktür. Barzani, Diyarbakır’da üzerinde “ağırlığı” olan aşiretlere AKP’nin desteklenmesi için işaret vermiş olmaktadır.
Tayyip Erdoğan, AKP’ye oy devşirmek uğruna Barzani’yi bölgede daha da güçlendirecek adımlar atıyor. Güneydoğu giderek Ankara’dan Erbil eksenine kayıyor.
AKP, güçlendirilmiş Barzani’nin Türkiye’nin başına ne tür gaileler açacağının hesabını yapmıyor.
AKP, bölgede siyasi avantaj sağlamak için bütün figürleri ve aktörleri siyaseten kullanmaya çalışıyor. Kullanmaya çalıştığı Barzani ise AKP’yi kullanıyor.