Röportaj: Mayis Alizade / Yeniçağ
Muazzez İlmiye Çığ’ı Sümer konusundaki çalışmalarından tanımıştım. Bu alana yaşamını vermişti, onun takdir dışında farklı hiçbir şeyin söylenmemesi gerekir. Ölü bir dilin elde kalmış tabletleri üzerindeki çalışmalarının profesyonellik düzeyine ilişkin görüş belirtecek bir uzman var mıdır? Bunu bilmememin yanısıra dünya çapında kabul gören ilk ve en derin Sümer uzmanı, ‘Tarih Sümer’de başlıyor’ kitabının yazarı Prof. Dr. Sameul Noah Kramer de (1897-Çarlık Rusya’nın Kiyev eyaleti, 1990-Philadelphia, ABD) hayatta olmadığı için Çığ’ın çalışmalarıyla görüş alma fırsatımız yoktur. Muazzez İlmiye Çığ’ın çalışmalarının önemini 2012 yılında Çorum Tarih Müzesi’nde Sümer tabletlerini gördüğümde anlamış ve kendisini tanıdığımı yabancı basın mensuplarına söylerken göğsüm kabarmıştı.
Nereden mi tanıyordum?
Kitaplarının yayın hakkını Kaynak Yayınları’na devretmişti. 2009 sonbaharında benim de Kaynak Yayınları’ndan çeviri kitabım çıktığı için (K. N. Leontyev. Diplomatik mektuplar, notlar, raporlar. Osmanlı’nın sosyal ve siyasal yapısı ve Rusya ile ilişkileri.1865-1872) yayınevinde karşılaşma fırsatım olmuştu. Aydınlık grubunun büyük sıkıntılar yaşadığı dönemlerden biriydi. Peş peşe basılan kitaplarından tek kuruş telif almayan Muazzez İlmiye Çığ bunu yeterli saymadığı için Doğu Perinçek’in kurduğu Talat Paşa Komitesi’nin toplantı ve eylemlerine destek vermeyi kendine borç biliyor, 98-99-100 yaşındayken Komite’nin hiçbir toplantısını kaçırmıyordu. Mart 2012’de Armada otelinde gerçekleştirilen toplantıda yan yana oturma şansına erişirken ağzından çıkan her kelimeyi not etmeye çalışmıştım. Toplantı bittikten sonra ricamı kırmayıp yabancı basına özel demeç vermişti:
“Bize atılmış soykırım iftirasını asla kabul edemeyiz. Bu iftiralara karşı mücadele etmek hepimizin görevi olmalı. Azerbaycan topraklarının Ermeni işgali altında olmasını ve Ermeni teröristlerin, bölücülerin Hocalı’da Azerbaycan Türklerine karşı gerçekleştirdiği soykırımı her fırsatta dünya kamuoyunun önüne koymamız gerekir”. Kendisini Azerbaycan’ın haklı davasının bir parçası olarak görüyordu yani. İlerleyen dönemde kendisiyle gerçekleştirdiğim röportajların Azerbaycan’da büyük ilgiyle karşılanması Muazzez İlmiye Çığ ile buluşma isteğimi daha da artırıyordu.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 17 Aralık 2013’te “Doğu Perinçek’in ifade özgürlüğünü kısıtlamasından dolayı” İsviçre’yi cezalandırması sadece Talat Paşa Komitesi’nde değil tüm Türkiye’de ve Azerbaycan’da büyük heyecan yarattığı için Taksim’deki otelde düzenlenen toplantıda mücadelenin yeni stratejileri belirlenmişti. 100. yaşını doldurmaya sadece 5 ay kalmış Muazzez İlmiye Çığ’ı o toplantıda da görecek miydik acaba? Evet, oraya da tam zamanında geldi, katılımcıların büyük ilgisi altında konuşup yerine geçtikten sonra ricamı geri çevirmeyerek sorularımı cevaplandırdı. Ve “soykırım” iftiralarına karşı her defa pozisyon ortaya koyduğunda mutlaka Hocalı soykırımını da gündeme getirir, “Asıl soykırım işte orada biz Türklere yapılmıştır, kamera kayıtları, sayısız tanık var, Hocalı soykırımı olgusunu dünya çapında sürekli gündemde tutmamız gerekir” derdi. Daha Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Doğu Perinçek lehinde karar almazken Talat Paşa Komitesi çok sıkıntılı durumda görevini yerine getirmeye çalışıyor, bizler ise bazen haberleri üçüncü-dördüncü elden alıp yazabiliyorduk. AİHM kararı Türkiye için muazzam bir ümit oluştururken Muazzez İlmiye Çığ’ı Ataköy’deki evinde ziyaret etmiştim. Tam 10 sene önce, 2014 yılının Aralık ayında kapısını çaldığımda hizmetçisi açarak beni salona geçirmiş, kısa süre sonra gelen Muazzez İlmiye Çığ ile kucaklaşmıştık. Sorularımı yanıtlarken bazen düşüncelere dalıyordu:
-Uzun yaşamanın bir dizi sıkıntısı var. Yakınlarımı kaybetmişim, o acıları üzerimden atamıyorum.
Ama her şeye rağmen ve her hâlükârda “soykırım” iftiralarına karşı mücadelede asla rehavete kapılmama gerektiğine vurgu yapıyordu:
-Bize soykırım iftirası atan millet tarihin tüm dönemlerinde vatandaşı olduğu ülkelere karşı aynı vefasızlığı göstermiştir. Esef doğuruyor.
Bazen çok yakın bildiği, birlikte mücadele ettiği insanlardan yakınarak “Mücadeleyi hep kendi çıkarları için kullanmaya çalışanlar var. Ben düşünce itibarıyla onlardan çoktan ayrılmışım, şimdi de asla yanımda görmek istemem” demişti.
Ve sözü Azerbaycan’a getirerek bir kadın milletvekilinin verdiği vaadi yerine getirmemesinden duyduğu üzüntüyü ifade etmişti:
-Beni Bakü’ye götürecekti, söz vermişti ancak, sözünde durmadı. Oraları çok görmek, hatta cephe bölgesine kadar gidip Azerbaycan askerlerinin önünde konuşma yapmak isterdim. Fakat olmadı. Sözünün arkasında duramayacaksan, neden o sözü veriyorsun?
Sanat tarihçisi Prof. Dr. Oktay Aslanapa ile aynı yılda doğmuştu: 1914. Bir gün Oktay Hocaya Muazzez Hanımı sorduğumda “Kocası çok iyi arkadaşım” demişti. Prof. Dr. Aslanapa, Nisan 2013’te hayatını kaybetti. Ölümünden yaklaşık 1 sene önce Habertürk’te Fatih Altaylı ve Murat Bardakçı’nın konuğuyken “Sümer dili de Türkçedir. Muazzez İlmiye Çığ’ın çalışmaları bunu ortaya koyuyor” demişti. Ertesi gün ben Oktay Hocadan önce Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’na gitmiştim. Vakıf Başkanı rahmetli Prof. Dr. Turan Yazgan’a “Dün akşam Prof. Dr. Oktay Aslanapa mükemmel bir konuşma yaptı” dedikten az sonra Oktay Hoca odaya girdiğinde Turan Hoca ayağa kalkarak büyük saygı ve sevgiyle dünya çaplı sanat tarihçisinin boynuna sarılmıştı. Bu karşılaşmadan beş ay sonra Turan Hoca hayatını kaybedecekti...
Birkaç sene sonra Sedef Kabaş’ın hayatını yazdığı, ‘Muazzam Muazzez’ kitabı çok büyük ilgi görürken bu kez saldırı okları Kabaş’a yöneldi. Muazzez İlmiye Çığ ise haksızlıklara maruz kalmış Sedef Kabaş’ı tereddütsüz destekledi.
Son yıllarda kendisiyle yakınlık kuran önemli kişiliklerden biri de Almanya’da yaşayan bilim tarihçisi Dr. Engin Çoruh ağabeyimizdi.
“Sümer konusunda aldığım notları kendisiyle paylaşmak ve istişare yapmak için ilk defa New York’ta buluşmuştum. Telefonda 5-6 kez uzun uzun konuşmuştuk. Daha sonra birkaç kez Mersin’e ziyaretine gittim.
Ve o ziyaretlerin birinde Muazzez İlmiye Çığ kıymetli araştırmaların altında imzası bulunan Dr. Engin Çoruh’un ‘Anadolu’nun tapusu Türklerindir’ isimli kitabına önsöz yazacaktı:
“Yazar, Türk kelimesinin ne zaman ve nereden çıktığını araştırmaya başlıyor ve karşısına daha eski olarak Sümer’ler çıkıyor ve Anadolu’daki bir çok yer isminin Sümer kökenli olduğunu tespit ediyor. Anadolu’nun, Türklerin en eski yerleşim yeri olduğunu kanıtlıyor. Bu da Türklerin kökeninin Sümerlere kadar dayandığını gösteriyor.” (Dr. Engin Çoruh. Anadolu’nun tapusu Türklerindir. Önsözün yazarı Muazzez İlmiye Çığ. Birinci baskı, Eylül 2022.)
Muazzez İlmiye Çığ’ın doğumunun 110. yılında Almanya’dan gelerek Mersin’e kadar giden ve elini öperek kutlayan Engin Çoruh, Yeniçağ’da geçtiğimiz 9 Haziran’da yayınlanan mülakatına Muazzez İlmiye Çığ ile bir resmini de eklemişti...
Ve Türk Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’ın hayatını kaybetmesine en çok üzülenlerden birinin Dr. Engin Çoruh olduğundan hiç kimse kuşku duymasın.
Kendisini tanımış herkesin kalbinde bilim insanlığının yanısıra şahsiyetli bir kişi olarak hep yaşayacaktır.
Buna hiç kimsenin şüphesi olmasın...