Süleyman Soylu'ya "ıslık çalan mahalle" ihbarı
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, konuşmasının şu bölümünde sonuna kadar haklı;
"Terör ve uyuşturucu, küresel ve birbirini besleyen meselelerdir. Uyuşturucu terörü finanse ediyor, terör de uyuşturucuya kanal açıyor, kullanıyor, dağıtımını gerçekleştiriyor. Uyuşturucu meselesinde organize suç örgütleri, artık doğrudan terör örgütleriyle ilişki kuruyor. Hatta bazen şirket birleşmeleri gibi terör örgütlerinin çatısı altında faaliyetlerini sürdürüyor. Yani tıpkı iki şeritli bir yolun ileride tek şeride düşmesi gibi bu iki suç sahası, yani terör ve uyuşturucu, giderek yakınlaşıyor ve birleşiyor."
Ama devamında söylediği şu sözlerde ne kadar haklı, emin değilim:
"Dünya hala, havaya bakıp ıslık çalmaktadır. 2015 yılı dünya extacy yakalamalarında biz birinci sıradayız. Küresel eroin yakalamalarının yüzde 16'sını biz gerçekleştiriyoruz. Avrupa eroin yakalamalarının da iki katını gerçekleştiriyoruz. Beni bağışlasınlar, teşbihte hata olmaz, biz olmasak Avrupa'da neredeyse ayık gezebilen genç kalmayacak…"
***
Daha önceki gece, Tekirdağ'da, şehrin göbeğinde gördüğüm manzarayı aktarayım:
Giyime kuşamına bakınca hiç öyle 'sokak çocuğu', 'sokak serserisi' deyip geçemeyeceğiniz bir genç, sokağın başındaki merdivenlerde Rodin'in ünlü 'Düşünen Adam'ını andıran bir pozisyonda -tek fark gencin kafası neredeyse bedenine kapanmış, düşmüş halde- hareketsiz duruyor. Çift şeritli(!) merdivenin diğer tarafında, bir bankta başka iki genç şüpheli davranışlar içinde; muhtemelen onlar da arkadaşlarıyla aynı duruma gelecek birkaç dakika içinde…
Aynı yerde, neredeyse her gün, benzer tablolarla karşılaştığı her halinden belli olan yakınım, son derece sakin, sıradan, olağan bir şeymiş gibi "uyuşturucudan" dedi.
Üstelik öyle hizbe, kuytu bir köşede değil ha; yol üstü… Günün her saati, çoluk çocuğun, ailelerin kullandığı bir yer…
O merdivende her gün birileri kendinden geçebilir, kusabilir, bayılabilir, komaya girebilir, saldırganlaşabilir; bütün mahalleli, herkes alışmış, kanıksamış… O merdiven, gençlerin hatta çocukların kendilerini zehirlemesine tahsis edilmiş sanki!
İnanılır gibi değil ama "orada ne oluyor" diye bakmıyorlar bile tümden yok saymışlar bu vahameti; ne ambulans çağıran var, ne polisi arayan…
"Neden?" diye sordum.
"Çağırsak da gelmiyorlar…" dedi biri.
İddialarına göre tıpkı mahalleli gibi emniyet görevlileri de "bulaşmak" istemiyormuş bu belaya!
Peki ya günün birinde bu bela onların çocuklarına da bulaşırsa!
***
Ben buradan açık adresini de vererek ihbarda bulunuyorum:
Sayın Bakan,
Tekirdağ'da, merkez Süleymanpaşa ilçesinde, Gündoğdu Mahallesi'nde, Salı Pazarı'nın kurulduğu sokağı Karabayır Caddesi'ne bağlayan geniş merdivenlere, dilediğiniz herhangi bir gece iki memurunuzu gönderirseniz , vatandaşından ilgili/yetkililerine bu skandalın bütün muhataplarının nasıl da, eleştirdiğiniz "dünya" gibi havaya ıslık çaldığını teyit ettirebilirsiniz…
***
Hani ülkeyi milliyetçiler yönetiyordu?
Önce Sadi Somuncuoğlu, sonra Ahmet Bican Ercilasun konuyu bütün ayrıntılarıyla yazdı; ABD'nin "bir vatandaşı uğruna" dünyayı yakıp yıktığı şu günlerde, Türkiye, bir Türk'ü, kendi elleriyle İran'a teslim etmenin hazırlığında. Büyük ihtimalle de idam edilmek üzere. En trajikomiği, söz konusu Türk "Rahim Cavadbeyli"nin, 18 yıl önceki "Türkçülük faaliyetleri" buna gerekçe!
Konunun tereffuatı muhtelif; gerekirse -dilerim gerekmesin- tekraren onları da yazarız.
Ama bugünlük şunu sormak kafi:
Hani Türkiye'yi artık Türk Milliyetçileri yönetiyordu?
***
"Müttefik" sandığımız ülkelerle yaşadığımız onca krizden ders almayıp bir kere daha bu kavrama çok yanlış anlamlar yüklüyor olmamız da cabası…
İran, bizim komşumuz.
ABD'nin emperyal efelenmeleri için elbette kapılarımızı kapatmayalım bu ülkeye. Elbette ittifaklar geliştirelim.
Ve fakat yeni ittifaklar geliştirirken, eski ittifaklarımızda yaptığımız yanlışları tekrarlamayalım; taviz değil ortak çıkar temelli ilişkiler geliştirelim…
Tabii zahmet olmayacaksa!..
***
GÜNÜN SÖZÜ
"ABD'nin bütün ürünlerini boykot edelim, kabul.ABD'nin en zararlı ürünü ve içimize soktuğu virüs 'siyasal İslam'dır; asıl boykot edilmesi gereken budur."
Serkan Acar
***
Yerin dibine girelim
Adıyaman'dan gelen şehit haberlerine mi yanalım, bundan sonra, askerlerimizin "dost ateşiyle kazaen şehit oldukları(!)" utancıyla yaşayacak olmamıza mı?
Böyle trajedi olmaz.
En iyisi şimdiden toptan yerin dibine girelim biz; "kazara şehit aileleri" hepimizi oraya sokacak çünkü evlatlarının son yolculuğunda!