Suikast: Çöküşün habercisi

Demokratik Açılım’ 10 Kasım 2009’da TBMM’ye taşındı. Ve bu görüşmede iktidar ölçtü biçti ‘Şehit cenazelerinden rant bekleyenler var’ buyurdu. Hangi amaçla söylenmiş olursa olsun, bu söz ‘üstü örtük biçimde işleyen siyasi mutabakatı’ parçalamış ve gerilimin ateşini yakmıştır. Hatırlanacağı üzere bu sözün söylendiği tarihin ‘Tennur Kaynamaya Başladı’ başlığı altında ülkemizin tehlikeli bir sürece girişinin tarihi olduğunu not etmiştim.
Bu yetmiyormuş gibi siyasi iktidarın en önde gelen temsilcilerine asker olduğu ileri sürülen kişiler tarafından suikast yapılmak istendiği gündeme düştü. Böyle bir bağlamda suikast kelimesini kullanmak ve bunun üzerinden siyaset yapmak, ‘kişilerin sınırlarını aşan’ melun bir mantığın devreye girmesine ortam hazırlamaktır. Siyasi geleneğimizde devletin dağılması, suikast iddialarını yaymak ve suikast yapmakla başlar. İttihat Terakki Devri siyasi suikastların ve çöküşün en somut ve çarpıcı misalidir. Biri diğerinin olmazsa olmaz parçasıdır.
Suikast, kişilerin şahsi sınırlarını aşan olayların yaşandığı zamanın giriş kapısıdır. Çünkü böylesi ortamlar, devleti kontrol etmek isteyen güçlerin üçüncü unsur, olarak devreye girmesini sağlar. Üçüncü unsur herkesi zan altına alan olaylar tezgâhlar. 1980 öncesinde Çorum, Sivas ve Maraş’ta olduğu gibi.
Arı kovanına çomak soktuk sözü, TSK’nın kendi mensuplarına operasyon yaptığı fitnesi, kozmik oda 1-9 adlandırılması etrafında üretilen ‘istihza’ ve ‘aşağılama’, her konuşma esnasında derin bir nefreti yansıtan tehditler ‘herc’ denilen sürecin oluşmasına katkı sağlar. Herc; şiddetin ve saldırının gizeme büründüğü, bilinmezliği beslediği toplumsal durumu tanımlar. Böyle bir ortamın giriş kapısı suikast iddialarıdır. Suikast iddialarının bu kadar pervasız, vezinsiz ve kafiyesiz şekilde devleti yönetme sorumluluğunu üstlenmiş kişiler tarafından dillendirilmesi, son derece korkutucu!
Bir ülkenin yöneticisinin ‘beni öldürecekler’, ‘daha önce de filanı öldürdüler’ sözleri eşliğinde canı veren de alan da Allah’tır, kimseden korkumuz yoktur diye efelenmesi, belki mizacı bozulmuş tiplerin oyunu devşirmeye yarar. Fakat böylesi beyanlar, toplumu ‘yukarıdan aşağıya doğru’ yaralar. Beni öldürecekler önermesinin arkasında politik psikolojiye malzeme olacak birçok unsur var. Dikkat çekmek, yaralanmazlığı sağlamak, kendisine ulaşabilecek tehlikeleri engellemek, muhalifler üzerinde baskı kurma çağrısında bulunmak, herkesi susmaya mecbur etmek, ben öyle şeyler yaptım ki ne akla, ne insafa, ne de vicdana sığar, bunun hesabını sorarlar, sizler beni terk etmeyin şeklinde feryat etmek bu kapsamda yer alır. Belirtilen kapsama ‘biz dindar ve muhafazakâr olduğumuz için bize tuzak kuruyorlar, suikast planlıyorlar’ sosu eklenirse, bunun topluma dönük bağlamı şu anlama gelir: Cepheyi genişletin ve mücadeleye hazır olun! Nereden bakılırsa bakılsın bu, ülkeyi gerilim ortamına taşımaktır.
Belirtilen tablo normal değil. Sağduyu sahibi hiç kimse böyle bir tabloyu ne arzu eder ne de onaylar. Öyleyse iktidar ve bazı kurumlar böyle bir zemini niçin oluşturuyor? Elbette ki böyle bir ortamın oluşmasında siyasi iktidarın önemli bir payı var. Fakat burada kozmik odadan içerü bir kozmik odanın eli olduğu kesin görünüyor. Bu kozmik el devletin kurumlarına müdahale ederek, devleti çıplak bedene çevirmek istiyor. Her türlü tacize açık hale getiriyor. Islak, kuru ve bilumum belge iddiaları doğrultusunda yapılan budur. Cici kelimeler eşliğinde bu sürecin meddahlığını yapanlar şunu bilsinler ki; böylesi fitneler geldiği zaman toplumun tümünü kuşatır. Böyle bir sürecin galibi de olmaz.
Devleti yöneten kişilerin suikast edebiyatı yapmaları çöküşün habercisidir.
Bu, tarihin değişmez yasasıdır. Umarım ki bu devletin değil, tezgâhı kuran ve bunun üzerinden güç devşirme peşinde olanların çöküşü olur!

Yazarın Diğer Yazıları