Şu saldırgan Yunanistan İstanbul’dan küçük değil mi?
Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis, amma kostaklandı. Başbakan Erdoğan kaç defa hem resmen, hem medya aracılığıyla davet üstüne davet çıkardı, hatta gönül koyduğu halde cevap bile vermedi. 2005 yılıydı, Allah’tan bir gazeteci sordu da öğrendik. Meğer gelmesi için “ortamın hazırlanması”, yani Türkiye’nin Kıbrıs, Patrikhane, Papaz Okulu gibi “bazı ödevleri” yapması gerekiyormuş. “Bir şey yokken ne diye geleceğim” demiş.
Pek haksız da sayılmaz. 2002 seçimleri yapıldı, Erdoğan milletvekili bile değilken, Genel Başkan sıfatıyla dönemin Başbakanı Simitis’ten başlayıp, Bush’la noktalanan bir görüşme turuna çıktı. Baş başa yapılan gizli görüşmeden Simitis’in çok memnun kaldığını hatırlıyoruz. Erdoğan, Simitis’ten sonra Alman Başbakanı Schröder’le, yine mahrem bir görüşme yaptı. Schröder’in, “Erdoğan’ın isteği üzerine basına beyanatta bulunmayacağız, ama Simitis’e verdiği sözlerin takipçisi olacağım” dediğini de.
Erdoğan, o başbakanlarla ne görüştü, hâlâ bilmiyoruz. Ama belli ki onları memnun edecek taahhütlerde bulundu, “vize” aldı ve günü kurtardı. Ama gün de bitti.. Ve şimdi sıra verilen sözlerin yapılmasına geldi.
Hemen soralım, acaba Karamanlis niçin geldi? Bazı “ödevler” yapıldı desek, görünen bir şey yok. O halde bunların “altyapısı” hazırlandı.
Erdoğan-Karamanlis görüşmesi çok dikkat çekici. İkili yine önce baş başa, sonra Dışişleri Bakanları ile bir araya geldi. Babacan’a yine tercümanlık/tutanak memurluğu düştü. Ortak basın toplantısında ise Karamanlis, üst perdeden ne istediğini açık-seçik bir bir ortaya koydu. Türkiye için “Avrupa vizesi” diye nitelendirdiği ricaları(!) şunlar:
-Ruhban Okulu ekümenik olarak açılmalı.
-Fener Patrikhanesinin ekümenliği kabul edilmeli.
-Azınlık (Hristiyan) hakları verilmeli. (Vakıflar vs.)
-Kıbrıs’ta çözüm; BM Güvenlik Konseyi kararları, AB ilkeleri ve 8 Temmuz 2006 sözleşmesine göre olmalı. (Talat-Papadapulos-Gambari Mutabakatı.)
-Ege sorunu uluslararası hukuk ve sözleşmeler temelinde çözülmeli. İstikşafi görüşmelerden sonuç çıkmazsa, Lahey Adalet Divanı’na gidilmeli.
Görüldüğü gibi Yunanistan, saldırgan ve yayılmacı hırsının eseri olan bütün sorunların hukuki kılıfını tamamlamış, sıra egemenliğin genişletilmesine gelmiş.
Buna karşı Erdoğan’ın haklılığımızı gösteren, somut-hukuki temeli olan tek bir cevabı yok. Söze “tabuları yıkalım” la başlayıp, “Patrikhanenin ekümenliği Hıristiyan Ortodoks dünyasının sorunudur. Seçimlerine varıncaya kadar Türkiye’nin takındığı olumlu tavır ortadadır” diyor. (Yani..) Ruhban Okulu’nun 1972’ye kadar açık olduğunu hatırlatıp, “Biz şu anda bununla ilgili bir çalışma yapıyoruz. Kararımızı vereceğiz” müjdesini(!) iletiyor. Azınlıklar konusunda, gerek Türkiye, gerek Batı Trakya’daki sorunları çözdükçe ilişkilerin güçleneceğinden bahsediyor. Ama, Yunanistan’daki Müslüman azınlık Türk’üm diyemiyor, haklarının çoğu elinden alındı. Türkiye’de Rumlar Lozan’ı aştı, daha da imtiyazlı/egemen haklar peşinde
diyemiyor.
Kıbrıs konusunda, “Masada müzakerelerle bu sorunu çözebilmek önemli. Özellikle anavatan ve garantör ülkeler olarak Kıbrıs’ta yapılacak seçimlerin ardından başlatılacak müzakerelerin önemli olacağına inanıyorum” diyor.
Ege hamasi nutku da şöyle: “Ege’nin bir barış denizi olma noktasında ısrarla vurgularımızı yaptık. Ülkelerin birbiri için tehdit oluşturduğu bir dünya küresel barışa hizmet etmez. Sorunlu alanları süratle tasfiye etmek insanlığın yararına olacaktır. Ege sorununa yönelik görüşmelerin hızlandırılması her iki başbakanın ortak karara vardığı bir konudur. Amaç kıta sahanlığıyla ilgili konuda adil, kapsamlı ve kapsayıcı bir çözüme ulaşmaktır”
Bu tabloyu okuyalım. Kim haklıyken haksız konuma düşmüş? Kim alacaklı, kim borçlu? Kim almaya, kim vermeye hazır?
İstanbul’dan küçük şu Yunanistan mı, yoksa Türkiye mi?
Evet, Karamanlis niçin geldi?