Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Ahmet B. ERCİLASUN
Ahmet B. ERCİLASUN

Şu Destanı

Destan ve efsaneler hem millî değerlerimiz arasındadır; hem de onlardan bugün için çıkarılacak dersler vardır.

Millî destanlarımızdan biri de Şu Destanı'dır. Bu destanın yegâne kaynağı Dîvânu Lugâti't-Türk'tür. Şimdi, rahmetli Ziyat Akkoyunlu ile birlikte hazırladığımız ve Türk Dil Kurumu tarafından basılan Dîvânu Lugâti't-Türk'ten destanın metnini veriyorum:

***

Zülkarneyn, Semerkand'ı geçip Türk diyarına yöneldiğinde Türklerin o zamanki hükümdarı Şu adlı bir genç idi. Büyük bir ordusu vardı. Balasagun yakınındaki Şu kalesini fetheden o idi. Suyab kalesinde bulunan ordusundaki beyler için her gün 360 kez davul vurulurdu.

Zülkarneyn denen adamın yaklaşmakta olduğu Şu'ya söylendi.

"Onunla savaşalım mı? Yoksa nasıl emir buyurursunuz?" dediler.

Şu, Hocend vadisinin kıyısına, Zülkarneyn'in geçişini haber versinler diye öncü olarak kırk komutan göndermişti. Hükümdarın askerlerinin hiçbirinin haberi olmaksızın öncüler geçmişti. Öncülerden dolayı hükümdarın gönlü rahattı.

Şu'nun gümüşten bir havuzu vardı. Seferde de onu yanında taşırdı. Ona su doldururdu; içinde ördekler ve kazlar yüzerdi. Kendisine "Savaşalım mı?" dendiğinde "Bakın şu ördek ve kazlara, nasıl dalıyorlar!" diye cevap verdi.

Etrafındakilerin kafası karıştı ve onun, savaş için de savaştan uzak durmak için de hazırlıklı olmadığını zannettiler. Zülkarneyn geçti ve öncüler geceleyin gelip onun geçişini haber verdiler. Gece davul çaldı ve Şu da doğuya doğru yürüdü.

Halk sefer için hazırlıklı olmadan hükümdarlarının yürüdüğünü görünce kavim arasına kargaşa düştü. Kim bir binek hayvanı bulduysa kendini onun üzerine attı ve hükümdarla gitti. Bu, onun hayvanını; o, bunun hayvanını almıştı.

Sabah olunca karargâhları dümdüz, boş bir hâle geldi. O zaman Tıraz, İspîcâb, Balasagun vb. şehirler henüz yapılmamıştı. Bunların hepsi sonradan yapılmıştır. Kavim, göçebe ve çadır halkı idi.

Hükümdar, askerleriyle birlikte gittikten sonra bunlardan 22 kişi aileleriyle birlikte kaldılar. Geceleyin yüklenip gitmek için hazırlıklı değillerdi. Bunlar, bu kitabın başında adlarını verdiğim ve hayvanlarının damgalarını açıkladığım kişilerdi. Kınık, Salgur vb. gibi...

Hükümdar Şu, Çin'e geçti; Zülkarneyn de ardından gitti. Uygur yakınlarında ona yaklaşınca Şu, ona bir öncü birlik gönderdi. Zülkarneyn de bir öncü birlik gönderdi. Gece savaştılar. Zülkarneyn'in öncüleri bozguna uğradı.

Savaş, Altun Kan'da olmuştu. Bu bir dağın adıdır; bugün Altun Han diye adlandırılır. Daha sonra Zülkarneyn onunla barıştı ve Uygur şehirlerini kurdu. Bir süre orada kaldı. Hükümdar Şu da daha sonra dönüp Balasagun'a ulaştı ve hükümdarın adıyla Şu olarak adlandırılan şehri kurdu.

***

Eserin başka yerlerinde destanın devamı sayılacak iki bölüm daha var. Şimdilik onları bırakıyorum. Buradeki Zülkarneyn, Makedonyalı İskender'dir. İslam müfessirleri, Zülkarneyn peygamberi, İskender olarak tefsir ettikleri için doğu literatüründe ve hatta bazı dillerle bazı Türk lehçelerinde İskender için Zülkarneyn ismi kullanılır.

İskender, M. Ö. 320'lerin sonunda İran'ı geçip Türkistan'a ulaşmıştı. Orada Türklerle de karşılaştığı muhakkaktır. Kâşgarlı Mahmud, bu rivayeti eserinin Türkmen maddesinde, Oğuzların nasıl ortaya çıktığını anlatmak için yazmıştır. Destan'daki Altun Han da Altay dağlarıdır.

Şu destanı, önderlerin tedbir almamasının veya alınan tedbirleri eksik bırakmasının ne gibi sonuçlar doğurabileceğini göstermesi açısından bugüne de ışık tutan ibret verici bir destandır. Belki de hâlâ bazı önderler, "Bakın şu ördek ve kazlara, nasıl dalıyorlar!" deyip halkı şaşkınlığa sürüklüyorlardır. 

Yazarın Diğer Yazıları