Su aygırları adlarından da anlaşılacağı üzere suda yaşayan varlıklar, ama balık değiller! Bu devasa yaratıklar aslında memeli ve kara hayvanı. Su onların sadece serinlemek ve gevşemek için tercih ettikleri bir ortam.
Su aygırları adlarından da anlaşılacağı üzere suda yaşayan varlıklar, ama balık değiller! Bu devasa yaratıklar aslında memeli ve kara hayvanı. Su onların sadece serinlemek ve gevşemek için tercih ettikleri bir ortam.
Görünüşe aldanmayın! Su aygırları saatte 30 kilometre hıza ulaşabilirler. Bu, bir insanın olimpiyat koşusunda koştuğu hızla neredeyse aynı!
Bir su aygırının ağırlığı tam 1,5 ila 4 ton arasında değişebilir. Bu, birkaç otomobilin toplam ağırlığına denk geliyor. Devasa bedenlerine rağmen sudaki akrobatik yetenekleri göz kamaştırıcı.
Su aygırları sevimli görünebilir, ama dikkat edin! Afrika’nın en tehlikeli hayvanlarından biridir. İnsanlara saldırma konusunda, aslanlardan ve timsahlardan bile daha ölümcüldürler.
Su aygırları devasa etoburlar gibi görünebilir, ama aslında vejetaryendirler. Geceleri karaya çıkarak otları yerler ve bir gecede 40 kilograma kadar bitki tüketebilirler.
Sıcak havalarda, su aygırları günlerini suda serinleyerek geçirirler. Vücutlarının büyük kısmı su altında kalır, sadece gözleri, burun delikleri ve kulakları suyun üstünde kalır.
Su aygırları neredeyse amfibi bir yaşam sürer. Suyu çok severler ve saatlerce su altında kalabilirler. Nefeslerini beş dakikaya kadar tutabilirler ve suda doğum bile yapabilirler.
Su aygırları güneş yanıklarından korunmak için özel bir yöntem geliştirmiştir. Derilerinden kırmızımsı bir sıvı salgılayarak ciltlerini korurlar. Bu doğal "güneş kremi" onların derilerini hem güneşten hem de enfeksiyonlardan korur.
Su aygırları, birbirleriyle iletişim kurarken yüksek sesler çıkarırlar. Bu sesler genellikle gürültülü horlama veya homurtuya benzer ve karada ya da su altında rahatça duyulabilir.
Su aygırlarının çene kasları o kadar güçlüdür ki, tek bir ısırıkla küçük bir tekneyi parçalayabilirler. Ağızları 180 dereceye kadar açılabilir ve bu da onları hayvanlar âleminde etkileyici birer ısırıcı yapar.
Su aygırları genellikle gruplar halinde yaşar ve bu gruplara "pod" denir. Bir podda 10 ila 30 su aygırı bulunabilir ve bu gruplar sıkı sosyal bağlara sahiptir.
Su aygırları aslında yüzemez! Suyun dibinde yürüyerek ya da yüzer gibi görünen hareketlerle ilerlerler. Ağırlıkları onları suyun dibinde tutar.
Su aygırlarının yavruları yaklaşık 50 kilogram ağırlığında doğar. İlk birkaç hafta boyunca annelerinin sırtında suyun içinde taşınarak gezdirilirler.
Su aygırlarının dişleri sürekli olarak büyür. Dişleri 1,5 metre uzunluğa kadar ulaşabilir ve bu onların yırtıcılara karşı savunma mekanizmasıdır.
Su aygırları, nehirlerde ve göllerde otlayarak ekosistemde önemli bir rol oynar. Tüketilen bitkiler, nehirlerin ve göllerin biyolojik dengesini korumaya yardımcı olur.
Su aygırları gün içinde büyük mesafeler kat ederler. Otlamak için geceleri 8 kilometreye kadar yürüyebilirler ve gün boyunca suda dinlenerek enerji depolarlar.
Su aygırlarının bilimsel adı "Hippopotamus amphibius" dur ve Yunanca'da "su atı" anlamına gelir. Atlarla akrabalıkları olmasa da bu ad, suyla olan yakın ilişkilerini ifade eder.
Su aygırları, sualtında iletişim kurabilir. Ses dalgalarıyla birbirlerine sinyaller gönderirler ve bu, su altındaki diğer hayvanlar arasında nadir görülen bir yetenektir.
Su aygırlarının ataları yaklaşık 55 milyon yıl önce yaşamış ve ilk olarak Afrika'da ortaya çıkmıştır. O zamanlardan beri şekil ve boyut olarak pek fazla değişmemişlerdir.
Su aygırları, tarım alanlarına zarar verdikleri için çiftçilerle sık sık çatışır. Ancak koruma altına alınmaları, popülasyonlarının azalmasını önlemeye yardımcı olmuştur.
Su aygırları timsahlarla aynı sularda yaşarlar, ancak birbirlerine pek saldırmazlar. Timsahlar genellikle su aygırlarının devasa cüsselerinden korkar ve onlara yaklaşmaz.
Su aygırlarının vücutlarında ter bezleri yoktur. Bunun yerine, vücut ısılarını düzenlemek için suya girerler ya da gölgede dinlenirler.
Su aygırlarının yüzleri suyun üstünde kalacak şekilde evrimleşmiştir. Gözleri, kulakları ve burunları, sudan sadece bir santim yukarıda kalarak çevreyi izlemelerine olanak tanır.
Antik Mısır'da su aygırları, hem yaratıcı hem de yıkıcı güçlerin sembolü olarak görülürdü. Tanrıça Taweret, su aygırı şeklinde tasvir edilmiştir ve doğumun koruyucusu olarak tapınılmıştır.
Su aygırları, insan faaliyetleri nedeniyle tehdit altında olsa da, koruma çalışmaları sayesinde popülasyonları yavaş yavaş artmaktadır. Bu devasa hayvanlar, doğal yaşam alanlarında yaşamlarını sürdürebilmek için insanların yardımına ihtiyaç duyuyor.
