Strelizasyon zamanı...
Biraz sesli düşünelim.
Bir problemi çözmekte zorlanıyorsak eğer, bulunduğumuz yeri ve bakış açımızı değiştirelim ve değişik bir açıdan bakalım olana bitene. Belki de gözümüzün önündeki bir şeyleri göremiyoruzdur. En fazla yanılmış oluruz, tıpkı mevcut durumda da yanılmış olma ihtimâlimiz olduğu gibi.
Su götürmeyen bir gerçek var ki MHP ve Türk milliyetçilerinin Devlet Bahçeli ile yaşadığı değişimini konuşmak gerekiyor. Çünkü MHP'yi bu noktaya getiren sürecin şifreleri orada. "Yeni Ülkücülük" ve "Yeni MHP"nin zemin dekapajının izlerini sürmek gerek; kongre ve politik hesaplar, angajman ve endişelerden bağımsız olarak yapmak gerek bunu.
Mimârîde "devşirme malzeme" adı verilen malzemeler her ne kadar estetik katkılar sağlıyorlarsa da, siyasetin, ideolojinin, ideâllerin, fikrî yapıların içinde aynı malzemelerin aynı şekilde estetik durmadığının pek çok ıspâtı vardır. Hele hele bu malzemelerin yapıyı taşıyan ana unsur olan "fil ayakları"nda kullanılması durumunda, durum daha da bir vahim hâl alır ve yapı sizin olmaktan çıkar, o artık bambaşka bir yapı olur.
Oysa, Türk milliyetçiliğinin ve Ülkücü zihin yapısının temel yapı taşları bellidir.
Bu temel yapı taşlarının fil ayaklarını, inanç, ahlâk, kültür-sanat ve vatanseverlik oluşturur. Millette ve milletin istikbâlinde fenâ olma hâlidir ülkücülük.
Son on sekiz yılda milliyetçilerin kendi yapı taşlarının ve kırmızı çizgilerinin ne kadar dışına çıktığı, her türlü izahtan vâreste olarak son seçim sonuçlarıyla tevsik olmuştur.
Siyaset dilini, grup toplantılarındaki saldırı jargonu ile oluşturan, sürekli bölünme tehdidi ve kâbus senaryosu hafakanlarıyla bir korku filminin yönetmen koltuğunda oturan, kendi içinde demokrasiye asla müsaade etmeyen, farklı seslere tahammül etmeyen, farklı sesleri kısan, kırk yıllık "Ülkücü Hareket"e "yol arkadaşlığı" gibi nevzuhur bir kavramla alternatif arayan, parti içinde sahip olduğu güce adetâ tapınmaya başlayan ve bu gücü sonsuz zannetmek gibi bir vehme esir olan, rakamlarla oluşturduğu saçma sapan kombinasyonlarla siyâsî hayatımıza belki de en bol mizah malzemesini sunarak "Türk'ün rakamlarla imtihanı"nı başlatan, Ülkücülüğün içini boşaltarak, Ülkü Ocakları'nı toplumun hafızasından silen bir üst yapının topluma vereceği hiç bir şey kalmamıştır.
Ülkücü Hareket iki güç arasında preslenmiş, AKP iktidarı ve cemaat arasında, nefessiz kalmıştır.
Bu iki unsurun meydan okumalarına cevap verememiş, alternatif bir projeksiyon ve organizasyon oluşturamamış, aksine, ihtiyacı olan enerjiyi bizzat Genel Başkanı vâsıtasıyla oluşturduğu bir "düşmanlık dili"yle devşirmiş, bu hâliyle de millet/seçmen ve nihâyet kendi tabanının gözünde sevimsizleşmiştir.
Ahmet Hamdi Tanpınar, "sıçramak için basamağa ihtiyaç vardır" der.
Ülkücü Hareket kendi basamaklarını güvelere teslim ederek, sıçrama zeminini de bizzat kendisi çürütmüştür. Nicedir kendi evlâtlarını yiyen devrimbazlar gibidir MHP üst yönetimi.
Durum vahimdir.
Dibe vurulmuştur.
Bir dip dalgasına ihtiyâcı vardır hareketin.
Vücudu kaplayan enfeksiyona karşı yoğun bir antibiyotik yüklemesine ihtiyâcı vardır hareketin.
İçinden geçtiğimiz dönem, hareketin 'adâlet ve liyâkatle imtihanı' dönemidir. Ateşle imtihanı alnının akıyla veren bu hareket artık 'adaletle ve liyâkatle imtihanı'nında da aynı şekilde başarılı olmak zorundadır. Adâlet duygumuzun keyfiyeti gâyemiz olmalıdır. Önemli olan, ortak ideallerin, milletçe müşterek istikâmetimizin, yetişmiş insan kalitemizin, kamusal alanlarımızın, politik araçlarımızın, erdemli bir toplumun arayış ve anlayışına uygunluğudur.
Şimdi strelizasyon zamanıdır.
"Antibiyotikler vazife başına"dır...
Bu vazifeden bugün kaçanların hastalıktan şikâyet etme hakları kalmayacak, hastalıklı bünye ile yaşamaya mahkûm olacaklardır.