"Stratejik müttefik" dediğimiz 40 gün yaşamıyor
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun, Rusya'yı "stratejik ortak" ilan etmesinin daha haftası dolmadı ki, günlerdir, üzerine, her mevkide "diplomasi trafiği" yürütülen, Türkiye'nin "ateşkesin bozulması felaket olur" dediği, bunun ötesinde, muhtemel bir saldırı sonrası uğrayacağı "göçmen akını"nı düşünmek bile istemediği Hatay sınırındaki İdlib, Rusya tarafından bombalandı!
Durumu "Türkiye'nin başına gelebilecekler" açısından değerlendirenler "İdlib, Halep olmasın" diyorlar ya; 4 milyona yakın sivilin sıkıştığı bir alandan söz ediyoruz, beter olur!
***
İlaveten...
İdlib'de, Türkiye'ye ait 12(+1) gözlem noktası ve bu gözlem noktalarında görevli Türk askerleri var.
Astana sürecindeki rolü doğrultusunda Türkiye bir nevi "korumasındaki" bu alana dönük bir saldırıyı "kendisine" yapılmış saymayacak mıydı? Nasıl olacak?
Gidip Moskova'yı vuralım demiyorum ama konulan "ölçü"ler, "şart"lar kağıt üzerinde kalacak, sahaya yansımayacaksa o zaman bu süreçlerin, anlaşmaların, zirvelerin ne anlamı var?
Peki ya, Rusya'nın bombardımanıyla olmasa bile, -Allah korusun- bombardımandan sonraki toz duman içinde bu gözlem noktalarından herhangi birine, herhangi faili meçhul/faili manipüle edilmiş bir saldırı olursa?
Türkiye, kendisini sıcak çatışmanın mecburi tarafı olarak bulursa?
"Olamaz" diyenler, geçtiğimiz hafta Serdar Turgut'un bölgedeki "istihbarat servisi enflasyonu"na dair yazdıklarını bir okusunlar bana kalırsa...
***
Hepsinden bağımsız olarak...
Türkiye burada yuvalanan El Nusra kökenli terör örgütü Heyet Tahrir El-Şam'ı terör örgütü listesine alalı sadece "2 gün" oldu.
"2 yıl önce" ise Cumhurbaşkanı, Beştepe'de şöyle diyordu:
"Sayın Putin ile Halep'i konuştuk. Saat 22.00 itibarı ile hava operasyonunu durduracaklarını ifade ettiler. El Nusra'nın orayı terk etmesi konusunda ricası oldu. Arkadaşlarımıza bu konuda gerekli talimatı verdik..."
Dünkü gelişmeler üzerine tam böyle çok yüksek perdeden bir şeyler yazayım diyorum bu "talimat" meselesi -niyeyse- pranga oluveriyor elime!
***
Velhasıl...
"Stratejik müttefik" dediğimiz 40 gün yaşıyor mu, yaşamıyor mu bunu 7 Eylül'de Tahran'da yapılacak Türkiye-İran-Rusya zirvesinde göreceğiz...
Ama, asıl olanın bizim kime "stratejik müttefik" dediğimiz değil de, kimin bizi "stratejik müttefik" gördüğü olduğunu dün tecrübe etmeyen kalmamıştır herhalde...
Türkiye'nin son dönemde ABD'ye alternatif ittifaklar geliştirmesi, Rusya, İran, Çin açılımları akıllıcaydı; şimdi daha akıllıcasını yapıp, bu yeni ittifaklarında eskisinde yaptığı hataları tekrarlamamalı. Yani angaje olmamalı, yörüngeye girmemeli, "pragmatik" davranmalı.
Kendi pozisyonu, Rusya veya Suriye'nin haklılığıyla değil kendi hakları doğrultusunda savunmaya başlamalı.
+++++++++++++++++
SORU-YORUM
-------
Trump, İdlib'e "düşünmeden" saldırılmamasını istemiş ya, ABD'nin Irak'ta ve Afganistan'da yaptığı gibi mi acaba?
+++++
Amerikan muhipleri
------
Ne çokmuşlar arkadaş, bir bitmediler!
Dün, Rusya'nın İdlib'i vurmasının ardından haber kanallarında, konukların ağzından Rusya karşıtı iki laf alabilmek için verilen mücadele sizin de dikkatinizi çekti mi bilmiyorum.
"Öyle diyorsunuz ama..."
"Böyle diyorsunuz ama..."
"Peki ama..."
"Ama yani..."
"Ama şimdi..."
Neredeyse kerpetenle söküp çıkaracaklar...
Bugüne kadarki bütün Amerikan işgallerini "ama"sız "demokrasi getirme operasyonu" gibi pazarlayıp da şimdi giriştikleri bu derinlemesine sorgulama göz yaşartıcı...
Yeni mi hatırladılar acaba gazeteci olduklarını!
++++++
Şeytanın düşün dediği...
-----
Düşünmeyeyim, düşünmeyeyim diyorum ama şeytan dürtüyor işte.
Acaba diyorum birileri o meşhur "masa"nın altından birilerine şöyle bir not uzatmış olabilir mi:
-Biz İdlib'de kendi oyunumuzu oynayalım. Türkiye'ye de "bedelini" nakit olarak yatıralım...
Şu ekonomik darboğazda, bıçak kemiğe dayanmışken, can havliyle, sonunu düşünmeden "evet" demiş olabilir mi böyle bir "tiyatro"ya birileri?
Umalım da dememiş olsunlar.
+++++++
Şarbonlu saman!
--------
"Türkiye'yi saman ithal eder hale getirdiler" deyince sanki yalanmış, gerçek değilmiş gibi pek kızıyor ya birileri...
Şarbon skandalının ardından Türk Veteriner Hekimler Birliği Başkanı, hastalığın Türkiye'ye hayvanlarla değil de "ithal ettiğimiz samanla" gelmiş, hayvanlara samandan geçmiş olabileceğini söyledi.
Bu rüsva halin neresinden tutalım şimdi?
Samandaki şarbonun müsebbibi de mi "vatandaşın bilinç düzeyi"?