Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI
Adnan İSLAMOĞULLARI

Söz itirafçılarda değil Diyanet ve İlahiyatçılarda!

15 Temmuz darbe girişimi ve ihânet gecesinden sonra bürokrasi ve iş dünyasında başlatılan 'temizlik harekâtı', söz konusu olan iktidar kadroları olduğunda bir 'arınma' veya 'tövbe seansları'na dönüşüyor...

"Rabbim bizi affetsin..."

"Kandırıldık..."

Şeklindeki arınma ve tövbe seanslarının iktidar kadroları için hiçbir hukukî neticesi yok...

İçlerinde en mânidar ve acıklı olanı da Diyânet İşleri Başkanı'nın itirafı:

"Diyanet olarak geç idrâk etmenin derin teessürü içindeyiz" diyor...

"Üzgünüz, geç fark ettik..." Hepsi o kadar...

Kendileri hadis âlimi ve bu kötülüğü ilk fark etmesi ve tüm tedbirleri alması gerekenlerin başında geliyor, fakat geç idrâk ediyor, ilâhiyat fakültelerini göreve dâvet ediyor...

"Parsel parsel satmanın" ve "Ne istediler de vermedik" itirafının bu ülkeye mâliyeti üzerinde hiç ama hiçbir muhasebe yapılmazken, 15 Temmuz ihânetinin ardından 'görevi kötüye kullanmak' veya 'görevi ihmâl etmek' gibi bir suçtan, kabahatten hiç ama hiç söz edilmiyor, hiç kimse hesap vermiyor...

Oysa, bağıra bağıra gelen bir felâketti bu...

Üstelik 'kestane pazarı'nda başlamış ve 30 yılda darbe yapacak güce erişmiş bir yapının hikâyesi değil yalnızca bu felâket, kökü çok daha derinlerde...

Oysa, bir bilgi kaynağı olarak 'rüyâ'larıyla kitleleri cezbeden, kitleleri esir alan, kitlelere cerbezeli, belâgatli ve tiyatral nutuklarla naklettikleri ve adına ilim dedikleri hezeyanları rüyâ ve ilhamlara dayayan, kâinatın tüm sırlarına, eşyânın tüm hakikatlerine sahip olduklarını, ilimlerinin ledünnî olduğunu söyleyen ve ümmîlikleriyle övünen yapılar gizli saklı değildi bu ülkede...

Oysa, hakikatin yalnızca kendilerinde olduğunu söyleyen, hayret uyandırmak için 'sır'larla donanmış, liderleri akıl almaz bir kutsiyetle çevrilmiş, sözde kerâmetleri dilden dile dolanan yapılar gizli saklı değildi bu ülkede...

Oysa, sıhhati kendinden menkul şecerelerini Hz. Ali'ye, Ebû Bekir'e ve Peygamber'e bir şekilde iliştiren, gavs, zamanın sahibi, kutbü'l faizin ve mehdi gibi sıfatlarla irşat eden(!) yapılar gizli saklı değildi bu ülkede...

Oysa, Hz. Peygamber'i dayanmış bir vaziyetteyken falancayı görünce doğrultan; Hz. Ebu Bekir'e Peygamber'in huzurunda ve onun emriyle okuduğu hutbedeki hakikatlerin 'bilmem kaçıncı söz'de izah edildiğini söylettiren yapılar gizli saklı değildi bu ülkede...

Oysa, ilim tahsil etmediği halde henüz daha çocukken allâme-i asır olarak tanınan ve katiyyen kimseye sual sormayan fakat sorulan suallere mutlaka cevap veren, yazdıklarının 'münzel' yani 'indirilmiş' olduğunu söyleyen ve İslâm'ın en temel akidelerini yerle bir eden yapılar gizli saklı değildi bu ülkede...

Oysa, Kur'ân âyetlerinin kendilerine işâret ettiğini cifir ve ebced hesaplarıyla ispât eden(!) yapılar ve şahıslar gizli saklı değildi bu ülkede...

Oysa, televizyon ekranlarında dönen ve her müşkülde ekranda belirip tüm dertleri çözen beyaz sakallı, nûr yüzlü, davudî sesli 'evliyâ dizileri' korsan yayın yapmıyordu bu ülkede ve gizli saklı değildi...

'Kestane pazarı' ve benzerlerinin hepsi işte bu marazların rahminde doğdu, büyüdü ve canavara dönüştü...

Bu zavallı, marazî din telâkkîsi, Menderes ile büyük şehirlere konuşlandırıldı, Nurlu Süleyman nâmıyle mâruf Demirel ile oy karşılığı palazlandırıldı, Özal ile medya ve finans kurumu sahibi yapıldı ve nihâyet Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP hükümetleriyle de devletin en küçük hücresinden kozmik odasına kadar sokuldu...

Geldiğimiz nokta 15 Temmuz kanlı darbe girişimi ve ihâneti...

Şimdi meselemiz bu bâdireden devlet ve millet olarak nasıl çıkılır, bu ülkenin çocukları bu yapıların elinden nasıl kurtarılır?

15 Temmuz'dan sonra yapılanlar yeterli mi?

Kesinlikle hayır...

Mesele daha derinlerde ve bu derinliği en iyi bilenler ilâhiyat fakülteleridir...

Sn. Cumhurbaşkanı 15 Temmuz'dan sonra bile 'sahte mehdi' kavramıyla Gülen'i suçlarken, sahtesinden bahsedilen şeyin gerçeğinin olabileceğini de 'zımnen' kabul ediyordu. Sn. Cumhurbaşkanı'nın yanı başında konuyu en iyi bilen insanlardan birisi olan Diyânet İşleri Başkanı'nın mehdilik konusunda ilmen susuyor olması, devletin ve milletin bu bâdireden kurtulma ihtimâlinin ne kadar zayıf olduğunu göstermeye kifâyet ediyor...

Mehdilik, kerâmet, mucîze, cifir, ebced gibi pek çok zırva ile dinî telâkkîlerin biçimlendirildiği ve nesillerimizin dünya ve âhiretlerinin mahf-ı perişân edildiği ülkemizde Diyânet ve İlâhiyatçılar Allah aşkına ve Allah rızâsı için şimdi konuşmayacaklarsa ne zaman konuşacaklar?

Yazarın Diğer Yazıları