Sosyal devletten IBAN devletine

Değerli dostlarım;

"Kuyunun dibinde yaşayanlar, gökyüzünü kuyunun ağzı kadar görürler" der Konfüçyüs…

Bizim de kuyunun dibinde yaşamamızı ve görmek istedikleri kadar görmemizi istiyorlar. Medyanın halini görüyorsunuz. Sosyal medya olmasa ormanlarda sıradan bir yangın var, Bozkurt''ta da normal bir sel felaketi oldu sanırsınız.

Halbuki ülkemiz apaçık bir plansızlığın, ön görüsüzlüğün kurbanı… Güneyimizde 12 gün süren orman yangınları vardı. Bizatihi orada bulundum. Kendi gözlerimle gördüm.

Günlerdir de cennet vatanın köşesi, kuzeyi sellerle boğuşuyor. Bartın, Sinop, Kastamonu, Rize…

Sel demek yaşanan felaketi hafifletir. Adeta kıyamet yaşanıyor. Yüreğimiz yanıyor.

Üzülüyoruz. Sorumluluk sahibi olması gerekenler ise ne yazık ki yangında evleri yananların üzerine çay atıyor.

Hatalı çıkarcı ranta dayalı imar planları nedeniyle kıyameti yaşayanlara ise camiden inançlı olun mesajı veriliyor.

Daha felakette can verenler deniz kenarında kütüklerin arasındayken miting düzenleyip millete atıp tutuyorlar.

Yönetilemiyoruz.

Sadece Kastamonu Bozkurt''ta bile -Cumhur İttifakı''nın yüzde 95 oy aldığı bir yerde bile- iktidara yönelik bunca tepkiyi görmek şaşırtmıyor artık.

Toplumumuz, Cumhuriyet tarihinin belki de en önemli bunalımıyla karşı karşıya bulunmaktadır. Laik demokratik cumhuriyet tehdit altındadır. Ve bu geçici değil yapısal bir bunalımdır.

Bunalımla savaşmak durumunda olan devlet kurumlarının çoğu yozlaşmıştır. Devlet yapısındaki hastalıkları gidermek görevindeki tabanlarından kopmuş olan partiler, halkı nihayet hatırladı ve halka gitmeye başladılar.

Bugünkü yapısal bunalım, büyük ölçüde, "Atatürk''e, Kemalizm''e hayır" diyen bir zihniyetin, toplumumuzun son yarım yüzyılında egemenleşmesiyle oluşmuştur.

Devletin ve eğitimin laik yapısı bozulmuştur. Eğitimin paralı duruma dönüşmesiyle fırsat eşitliği daha zedelenmiş, toplumsal uçurumlar daha da büyümüştür.

Sınıfsal farklılıklar artarak artık kuşaklara yayılmıştır. Artık tepemizde Auidi''lerde kokain çeken ayrıcalıklı bir ak kuşak varken, yanımızda ise bir de o ak kuşaktan fırsat buldukça iş bulup çalışabilen gariban işçi, memur, esnaf ailelerin çocukları vardır.

Sosyal devlet ilkesinden uzaklaşırken, doğan boşluktan dinci, vakıf ve dernekler yararlanmışlardır. Bağımsız yargı, özerk üniversite gibi demokrasinin gelişmesini kolaylaştıracak olan kurumlar, yozlaştırılmış ve yıpratılmıştır. Korkusuz yaşam özgürlüğü tehdit altındadır.

Toplumumuzun büyük özveri ile oluşturulan kamu işletmeleri yozlaştırılmış devlet sırtından yeni zenginler türetmenin aracı olarak kullanılmıştır.

Toplumsal dengesizlikleri azaltacak olan planlama ve "sosyal devlet" anlayışı terk edilmiştir. Sosyal devlet IBAN devletine dönüştürülmüştür. Para "en yüce değer" yapılmış, ahlaki değerler çürümüştür. Bu çarpıklıklara karşı olan tepkilerden, şeriatçı akımların yararlanmasının yolu açılmıştır.

Irkçı-şeriatçı bir ideolojik karışım, giderek devletin önemli kurumlarında egemenleşmektedir. Devlet yansızlığı yitirilmiş, herkesin devleti olma özelliğinden uzaklaşılmıştır. Demokrasinin temelini oluşturan emek-sermaye dengesi yok edilmiştir.

İşte böylesi bir durumda ülkede yolsuzluk olmamasını beklemek Polyannacılık olur.

Yolsuzluk denildiği zaman akla ilk hırsızlık gelir. Oysa yolsuzluk geniş tanımıyla "bir görevi, bir yetkiyi, kötüye kullanmak, yasaya, kurala yönteme aykırı iş yapma" anlamına gelir.

Biz ülke olarak tepeden tırnağa yolsuzluk sarmalına batmış durumdayız. Yolsuzluk ve ahlaksızlık kurallaştırıldı ve kurumsallaştırıldı.

Bundan 20-30 yıl önce Ahmet Taner Kışlalı-Uğur Mumcu-Necip Hablemitoğlu uyardı. Uyardıkları her bir satır bugün geçerliliğini koruyor.

Bakın…

Son 18 yılda, AKP vatandaştan 2 trilyon 317 milyon dolar vergi dışı normal gelir, 678 milyar dolar faiz, kâr, rant geliri, 1 trilyon 30 milyar dolar da sosyal fon geliri ile 64 milyar dolar özelleştirme geliri eklendiğinde toplamda 4 trilyon 340 milyar dolar hazine geliri elde etti. İktidar bu parayı, -yol, köprü yaptı diyerek geçiştiremezsiniz çoğunu devlet yapmadı- umarsızca harcadı ve bugüne geldiğimizde 237 milyar dolar açık verdi.

Hane halkı borç yükü 2002 yılı sonunda 4 milyar dolardan 2020 yılında 26 kat artışla 102 milyar dolara çıktı.

79 yıllık harcamanın 6 katı 18 yılda yapıldı.

Çünkü aydınlığın ışığı, karanlıkta yaşayanları her zaman çeker! Çünkü güzeli görenlere çirkini kabul ettirmek çok daha zordur.

Ne demişti Cumhuriyetçi yazar Ahmet Taner Kışlalı;

Zaman laikliği, demokrasiyi, çağdaşlığı, özgürlüğü, yani Kemalizm''in attığı temelleri karış karış, göğüs göğse savunma zamanıdır...

Yazarın Diğer Yazıları