Sorumluluk
Ülke çapında bir olumsuzluk olunca sorumluluk kime / kimlere aittir?
Aslında cevap çok basit ve çok açık: Ülkeyi kimler yönetiyorsa sorumluluk onlara aittir.
Çok büyük bir deprem yaşadık. Çok insanımızı kaybettik. Yüz binlerce insanımız evsiz barksız, sokaklarda kaldı.
Felaket çok büyük. Asrın değil, asırların felaketi diyebilirsiniz. Ancak 20 yıldır ülkeyi yönetenlerin sorumluluğu olduğu da muhakkak. Yer kırıkları üzerine yapılan binalar, kaçak yapılanmalar, projelere uyulmaksızın inşa edilen evler, apartmanlar, malzemeden çalmalar, imar afları… Bütün bunları denetlemekle görevli yöneticiler, denetleme görevlerini yapmamışlarsa sorumludurlar. Bazı belediyeler muhalefet partilerinde olabilir, onlar da sorumludurlar. Sözün özü, yöneten sorumludur çünkü yönetim makamı aynı zamanda sorumluluk makamıdır.
İktidar sorumluluk üstlenmediği gibi deprem bölgelerine anında ve yeteri kadar müdahale etmediği, edemediği suçlamalarını da reddetmektedir. Aslında depremin büyüklüğü, deprem bölgesinin devasa genişliği karşısında tedbirlerin aksaması bir dereceye kadar normaldir. Ancak iktidar hiçbir ithamı kabul etmiyor ve yalnız muhalefetten değil depremzedelerden gelen yakınmalara da kulaklarını tıkıyor.
Böyle büyük bir felaket karşısında iktidarın görevi, sivil ve askerî bütün resmî güçleri derhal devreye sokmaktır. Bunun yapılmadığı, yapılamadığı anlaşılıyor. Sebepler arasında liyakatsizlerin atanması da vardır, hazırlıksız olmak da vardır, askerin devreye girmesi konusundaki sakat anlayış ve düzenlemeler de vardır, her şeyi biz bilir, biz yaparız zihniyeti de vardır.
Bu kadar büyük ve can yakan bir felaket karşısında ülkemizin bütün insanlarının, sivil toplum kuruluşlarının, gönüllülerin, muhalefet partilerinin harekete geçmesi çok tabiidir. Nitekim hemen harekete geçilmiş ve insanlarımızın ne kadar merhametli, ne kadar yardımsever olduğu görülmüştür. Bu felaketin tek olumlu yanı belki de budur, insanımızın ne kadar fedakâr olduğunu görmektir.
İktidar, her şeyi biz yaparız anlayışı yerine sivil toplum kuruluşlarından ve muhalefet partilerinden gelen destekleri, yardım isteklerini büyük bir memnuniyetle karşıladığını belirterek yardıma koşan herkesi, her kurumu örgütleyebilir, işi tam bir millî seferberlik hâline getirebilirdi. Bu yolu tercih etmek yerine muhalefete ağır sözlerle yüklenmeyi tercih ettiler.
Sadece muhalefet partilerine ve muhalif kuruluşlara değil, şikâyetlerini dile getiren, içinde bulundukları acı durum dolayısıyla feryat eden, isyan eden bütün vatandaşlarımıza karşı ağza alınmaması gereken sözlerle suçlamalar yaptılar. Devlet babanın kucaklayıcı anlayışı yerine itici, ötekileştirici, suçlayıcı anlayışı benimsediler. Milletimiz kendisini sıcak kollarıyla kucaklayan bir devlet yerine kendisine bağırıp çağıran devlet temsilcileri gördü.
Bu yazı, olabilecek en yumuşak ve en soğukkanlı bir üslupla kaleme alınmıştır. Yöneticilerin böyle bir üslubu hak etmedikleri şüphesizdir. Aslında ben, huylunun huyundan vazgeçmeyeceğini de çok iyi biliyorum. Hak edilen ders, hak edilen üslupta elbette halkımız tarafından verilecektir.