Sonuçların 'kavgası' veya 'vesayeti...'
Medya Takip Merkezi’nin bildirdiğine göre Nisan ayında en çok “darbeler” konuşulmuş. Siz buna “tartışılmış” da diyebilirsiniz. Hatta “kavgası” yapılmış deseniz daha doğru olur. Zira biz konuşmayı, tartışmayı çoktan unuttuk. Bildiğimiz tek şey var, o da milletin önünde, hicap duymadan, en ağır suçlamalarla birbirimize “sille tokat” girmek.
Birbirimizin şeref ve haysiyetine saldırıp zulüm çarklarını çevirerek, birlik ve kardeşliği, huzur ve demokrasiyi nasıl tesis edeceğiz düşünen yok. Devletimizi emanet ettiğimiz insanlar, derdimize çare bulsunlar diye Meclise gönderdiğimiz temsilciler, aman Yarabbi neler neler söylüyorlar. Her kapışmada zaferi (!) kazanan, hakaretin en sunturlusunu yapan oluyor. Şu ölçüye bakınız.
Son zamanlarda yeni bir keşifte bulunduk; geçmişi karıştırmak. Maşallah isteyince malzeme de bol. Ne kadar darbe, isyan, müdahale, çatışma gibi üzücü olay varsa, bunlara dört elle sarılıyoruz. Vuruşma başlıyor. Taraflar oluşuyor, iyi diyenler, kötü diyenler birbirine giriyor. Sade vatandaş da hayretler içinde seyrediyor.
Hasılı gündemimiz varsa da kavga, yoksa da kavga olurdu.
Milletin feryadına bakan yok. Açlık, işsizlik, bunalım, yıkılan yuvalar, cinayetler, intiharlar, yolsuzluk, vurgun, soygun, can-mal güvenliği, bölücü terör, eğitim ve yargıdaki sefalet, ne varsa hepsi beklemede. Arşivlere bakılıyor 30, 40, 50, 60, 70, 80, 100 yıl önce, ne olmuş, kim ne yapmış, ne demiş çıkarılıyor. Başlıyor sonuçların kavgası. Sanki bunlar bugün olmuş ve değiştirilebilirmiş gibi.
Sonu gelmeyen kavgaların gerekçesi de hazır: Efendim, tarihimizle yüzleşiyoruz. Tekerrür etmesin diye yanlışları teşhir ediyoruz. Ülkeyi sarsan darbelerin üstünü örtemeyiz. Bunlardan ders çıkarmalıyız.
Samimi veya gayrisamimi, bilerek veya bilmeyerek söylenen bu.
Tamam, hiçbir şeyin üstünü örtmeyelim, ders çıkaralım, tarihimizle yüzleşelim. Akıllı insanlar için geçmişin doğruları da yanlışları da birer tecrübedir, faydalanılması gerekir. Ancak bunun yolu “sonuçların kavgası” olamaz. Haysiyetlerle, şereflerle oynamak, kafa göz yarmak hiç olamaz.
Peki ne yapılmalı? Sağduyu ile düşünürsek, cevabı çok kolay. Ders almak için “sonuçlar” ı değil de, onu doğuran sebepleri aramalıyız. Sormalıyız, ülkemizi sarsan, ağır hasarlar veren bu sonuçlara, nasıl ve neden sürüklendik... Bu gidişin farkına neden varamadık... Bunun içteki ve dıştaki sebepleri neler olabilir... Hangi siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik faktörler, bizi bu sonucu götürdü diye...
Sebepler belirlendiğinde, yanlışlar daha işin başında, erkenden görülür, tedbirler alınabilir. Geçmişten ders almak da, tarihle yüzleşmek de budur. Geçmişin sonuçları üzerinden kavga çıkarıp birbirimizi yiyip bitirmek olamaz
Tarihimize ve gelişmiş ülkelere bakınca, hep böyle hareket edildiğini görüyoruz. Gerileyen veya geri ülke yöneticileri, düşüncede ve yönetimde, her türlü derinliği kaybettikleri için, işin kolayına gidiyorlar. O da sorunu çözmeye değil, sorundan sorun üretmeye yarıyor.
Bu yolun tek kazancı, sorunların üstünü örtmek olabilir. Gün kurtarılabilir, ama bu millete değil, yetersiz yöneticilerin, aydınların işine yarar.
Neticede biriken sorunlar, bozulan huzur ve güven ortamı, kamplaşma, gerilim gibi olumsuzluklar, günü gelince hükmünü gösterir. Devran döner, roller değişir. Bu defa başkaları “kısır döngü” yü devam ettirir, “sonuçların kavgası veya vesayeti” sürer gider.
“Artık devran dönmez” diyenler varsa, fena halde yanılıyorlar. Uzağa gitmeye gerek yok, baksınlar, öncekiler de böyle söylüyordu. Ne oldu? Devran dönmedi mi? Bu uyarı yetmiyorsa, kendilerine baksınlar; hangi yılların kavgasını yapıyorlar? Demek ki devran dönüyormuş!..
Neden böyleyiz? Uzatmaya gerek yok. Ortalama kalite meselesi. İdeolojik düşünme kolaylığı. Dünya görüşü anlamında değil de dar ve katı kalıp halinde ideolojik düşünme. Bu ise insanı, iddiası büyük, bilgisi kısır, ehliyet ve liyakati yetersizliğe mahkum eder. Her söz aşırı abartılı olur, farklı düşünenler külliyen yanlışta görülür.
Bu kadar açık olan gerçeği göremeyip, “sonuçların” kavgasının rüzgarına kapılanlarımız, şu veya bu taraftan yumruk sallayanlarımız da az değil. Ne diyelim, Allah yardımcımız olsun.
***
Not: Anaların, “Anneler gününü” kutluyorum. Yaş günü gelenlere “nice yıllara” diyorum.