Sonu "benim cemaatim iyidir" olmasın da

AKP Ankara Milletvekili Aydın Ünal, büyük bölümünün altına imza atmakta tereddüt etmeyeceğim yerinde tespitleri de bulunan bir yazı kaleme almış; dün Yeni Şafak'ta yayımlandı.

Ünal, "40 yıldan fazla bir süre boyunca büyük bir titizlik ve gizlilik içinde bu darbe girişiminin hazırlıkları yapılmıştı. Amaç, sadece seçilmiş anayasal hükümeti devirmek değil, devleti topyekün ele geçirmekti. Yargı, emniyet, muhalefet, medya, iş dünyası bu amaca yönelik olarak dizayn edilmiş; MİT, TSK gibi kurumların kilit noktalarına, gerektiğinde oraları felç edecek adamlar yerleştirilmişti" diye özetliyor "paralel devlet yapılanması"nın oluşum sürecini.

Velakin eksik;

Devlet içinde, devleti ele geçirmek üzere örgütlendiği iddia edilen bu "illegal yapı"nın 40 yıllık yolculuğunun -hadi son üç/dört yıllık boğazlaşma evresini çıkaralım- 10 yılı; yani dörtte birinin, Ünal'ın da mensubu olduğu siyasi partinin "tek başına" iktidarına denk geldiği hiç anılmıyor nedense...

Ve bu "illegal yapı"nın, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurumlarını, "Türk devlet geleneği"ni "devlet gücünü kullanarak tasfiye" işini, uzun süren bir döllenme sürecinden sonra fiilen bu 10 yılda gerçekleştirme cüreti sergileyebildiği de öyle...

***

Ünal'ın "40 yıllık hazırlığın tosladığını savunduğu" o "direnç", o "siyaset dehası" -karşılığı dönemin Başbakanı, halihazırdaki Cumhurbaşkanımız oluyor- neden o günden devreye girip de, mesela, şu günlerde hem sınırlarımız içinde hem dışında kudretine pek ihtiyaç duyduğumuz Türk ordusuna yaşatılan o travmayı engellemedi/engelleyemedi?

Öyle bir "siyaset dehası"nın "kandırıldığına" inanmamız zor; şantaj, tehdit, başka prangalarla mı kuşatılmıştı bilelim. Bilelim ki "neler yapabilecekleri"ni tahayyülümüz mümkün olabilsin!

***

"Şimdi artık sıra şakirtlerde..." Ünal'a göre;

Yani "aldatılan temiz, ihlaslı, Anadolu çocukları"nda... "Zihinlerinin etrafına çelikten duvarlar örülmüş kitle"de... "Sadece liselerden, üniversitelerden değil, anaokullarından, hatta örgüt içi evlilikler yaptırarak, anne rahimlerinden bile militanlaştırılanlar"da... Tıpkı Cengiz Aytmatov'un "Mankurtları" gibi, "sormadan, sorgulamadan, şüphelenmeden; ucuz iş gücü, casus, ya da büyük bir çarkın her şeyden habersiz dişlileri olarak imal edilenler"de...

Şimdi onları "bünyelerine enjekte edilen aşırı dozda haşhaş"tan arındırma vakti.

Eyvallah! Yüzler, binler, on binler, yüzbinler; ne kadarsalar, bu memleketin bir tek evladını bile gözden çıkarma lüksümüz olmadığı bir kritik eşikte "alnı secdeye varan, halis, temiz; ancak büyük bir ihanet şebekesinde bilinçsizce piyon yapılan çocuklara, samimiyetin diliyle yaklaşalım, soru sorma ve sorgulama pencerelerini açalım"; varım!

Yalnız bir şeyi anlamadım;

Bu teklife "varım" diyecek başka milyonlarca vatan evladı varken Ünal'ın bu "misyonu", "kanaat önderleri", "düşünürler"le birlikte "cemaatlerimiz"e yüklemesi pek yaman bir çelişki değil mi?

Doğası yüzde yüz biate dayanan "cemaat"ler, nasıl olacak da "şakirtlerin sorma ve sorgulama pencerelerini" açacaklar?

Mevcut iktidar (eğer sahiden de bütün bu "paralel devlet yapılanması" iddiaları bir şüphenin ötesinde, ispatlı, delilli biçimde gerçek ise gerçek olduğu kimsenin kafasında soru işareti bırakmayacak şekilde adil yollarla kanıtlanabilirse) amiyane tabirle kedi olalı bir fare tuttu;

Devri iktidarında -tetikleyicisi şahsi ikbale dönük tehditler olsa bile- devletin bekasını korumaya dönük "millî" bir adım attı.

Dilerim bu tek topyekûn etrafında kenetlenebileceğimiz "doğru"yu, "benim cemaatim iyidir" benzeri "yanlış"larla götürmez; heba etmez.

++++

"Paranın İzi"

Mirgün Cabas için ayaklanan, yaptığı "Her Şey"in arkasında duran bir hayli gazeteci var.

Eh, Taha Akyol'un "Sağım Solum Tarih"i yayından kaldırıldı belki ama, "Eğrisi Doğrusu" ile hâlâ ekranda olduğuna göre onun için de -şimdilik- infiali gerektirecek bir durum yok gibi gözüküyor ortada.

Yanarım yanarım bu hengamede amiyane tabirle 'gümbürtüye giden', 'araya kaynatılan', "Paranın İzi"ne yanarım.

CNN Türk'ün çiçeği burnunda Genel Müdürü Erdoğan Aktaş farkında mı bilmiyorum ama; benim gibi ekonomi sayfalarını teğet geçen, rakam görünce arkasına bakmadan kaçan bir sürü insana "ekonomi"yi öğretiyordu o programda Ebru Baki ve Emin Çapa.

İzleyicisi tarafından sabah açıldıktan sonra çok özel bir durum yoksa zaten (bir kulağı günün gelişmelerinde olsun gündeme vakıf olsun diye) gün boyu açık bırakılan haber kanallarında "rating almıyordu" azıcık komik bir gerekçe olduğuna göre; yoksa bu yüzden mi, yani sayesinde vatandaş nihayet ekonomik gerçekleri öğreniyor diye mi bitirildi "Paranın İzi"?

Sonuçta takip ettikçe kafasında oluşturulan "balon"ları birer birer patlatabiliyor ve en yalın haliyle "durum"u kavrayabiliyordu izleyici.

Sair zamanda "tüketim"i dayatmasıyla meşhur beyaz cam aracılığıyla "Paranın İzi"ni sürerken "akıl" denen o muazzam aracın kullanımının yaygınlaşması ve izleri takip edenlerin yolunun hemen her seferinde, ısrarla "üretim"e çıkması, kimilerinin işine gelmediyse demek ki...

Dilerim, hemen her bölümünde toprağı, havayı, suyu, emeği peşkeş çekmek yerine onlardan beslenebilsek neler kazanabileceğimizi tokat gibi yüzümüze vuran "Para Dedektifi" de paylaşmaz aynı akıbeti...

Yazarın Diğer Yazıları