Türkiye'de, Diyarbakır'da, İsveç'te, Oslo'da, sınırımıza Türk savcıları gönderdin; ne kadar terör mensubu varsa hapishane açık günleri gibi şehirlere aldın, aileleri ile görüştürdün…
Bunlar yetmedi, karakolların önünden keleşler ile geçen terör üyelerini; ne TSK kuvvetlerinin ne de güvenlik görevlilerinin görmezlikten gelmemelerini istedin ve hatta bu işlere gözlerini yummalarını sağladın.
Oturdun, devlet kabinesi ile sanatçıları ortak Kürtçe şarklılar eşliğinde Diyarbakır'da toy yaptırdın.
Birlikte çiğ köfte-lahmacun yediniz, toyun sonunda takılarınızı taktınız; ve hatta sen o kurmaca toyda devlet adına, koca reis olarak, yarımlık altın taktın gelin ve damada. Barzani bile ancak bir çeyrek taktı.
Barzani de o zamanlar aşiret devlet kurma hayallerini yapıyordu. Sonra, sonra ne oldu? Bilmiyoruz. Kan aktı; kim, kimler akıttı o da muallak, onu da bilmiyoruz.
Sen çıktın o süreçte, kandırdılar dedin, ihanet ettiler dedin.
Sen ve sen dedin ki: 'İyi niyetli barış istiyoruz Kürt sorununu çözmek istiyoruz'.
Biz, biz ne yaptık peki? Senin imanlı dürüst olduğuna inandık, sana güvendik. Şehitlerimize ve gazilerimize rağmen ülkemizin ve milletimizin bekası için kabul ettik, hem de iman derecesinde kabul ettik.
Sen, sen iktidara geldiğin günlerde kadrolarının olmadığı için, hazır bulduğun, kısmen yetişmiş sayılabilecek FETÖ'ye güvenerek ve dayanarak, devletin bütün kadrolarını doldurdun. Devletin kılcal damarlarına kadar bu karanlık yapıyı yerleştirdin.
Hızını alamadın TSK'nın içine yerleştirdin. Yargıyı, güvenlik güçlerini bunlarla doldurdun; valiyi, kaymakamı geçtik bekçiye kadar bu kadrolarla doldurdun.
Methiye dizdiniz, ağıtlar yaktınız, hizmetlerinden bahsettiniz, dünyada bayrağımızı salladığını, dilimizi koşuşturduğunu, ticaretimizi genişlettiğini anlata anlata bitiremediniz.
Katılmayanları hain, dinsiz, imansız kabul ettiniz.
Siyaseten rakibiniz olduğunu düşündüklerinize tezgâh kurdurdunuz, ticarette rakibiniz olanlara komplo kurdurdunuz, karşı olabilir zannı ile güvenlik güçleri içerisindeki vatanseverlere pusu kurdurdunuz, sporda Fenerbahçe ve yönetime yaptırmadığınız tezgâh kalmadı, öyle ki hayatımızın her alanına müdahale ettirdiniz… Spordan sağlığa kadar hatta yatak odamıza kadar soktunuz.
Yıllarca arkalarında, ülkemizin camilerinde saf saf tutup namaz kıldık, daha doğrusu kıldırdın.
Bize inanmamız için bunların ne kadar dindar insanlar olduğunu senden öğrendik.
Sen bütün bunları yaptırırken biz sana inandık; devletin başıdır, devletin ve milletin bekasını biliyordur, onun için yaptırıyordur dedik. Reis yanlış yapmaz dedik, sana inandık hatta şüphelerimize rağmen inandık.
Sonra, sonra ne oldu onu da bilmiyoruz bir gece olaylar oldu.
Bir kalkışma oldu silahlar, çatışmalar, şehitler; asker, sivil, dost düşman biz vatandaş olarak anlayamadığımız bir kargaşa.
Bütün bu olanları tam da kahvede okeye dönerken öğrendik, meğerse bitmişiz haberimiz yok.
Sen evet sen o sabah kalktın ve FETÖ dedin evet FETÖ dedin… 'Beni, bizi, hepimizi 20 yıldır kandırdı; ben Müslüman olduklarına inandım' dedin. Yani yine beni kandırdılar dedin.
İhanet ettiler dedin. Özür dileyip kandırıldım dedin.
Sen; bizlere, Türk milletine nasıl bir ekonomist olduğunu anlata anlata bitiremedin.
Parmağındaki yüzüğü göstere göstere nerelere parmak attığınızı bilen yoktur .
Geldiğinde dünyada 17. sırada olan Türk ekonomisini 23. sıraya getirdin.
Yaptığın bütün yolları, köprüleri, havaalanlarını kendi oluşturduğun üç beş müteahhide havale ettin.
Yedi nesil borç batağına soktuğun gibi, antlaşmaları İngiltere ticari merkezli yaptın; ki hiç bir Türk yargısı müdahale dahi edemiyor.
Irak merkezî hükümetinin ısrarına rağmen damatlar gitti ve bölgesel Kürt hükümeti ile petrol antlaşması yaptı ve İsrail'e sattı.
Sonra ne oldu? Irak merkezî hükümeti, uluslararası hukuk yolu ile Türk devletini milyar dolar ceza ödemeye mahkûm etti.
Yoksulluk, fakirlik, yolsuzluk aldı başını gidiyor.
Paramızın değeri kalmadı, milleti kuru soğana muhtaç ettin.
Yıllarca benden, bizden; hayatımızın her alanında telefondan, elektrikten, verdiğimiz her vergiden, yaptığımız her kontrattan, aldığımız, sattığımız her gayrimenkulden, içtiğimiz su parasından dahi deprem vergisi aldın.
Belediyelerin geldi, dediler ki: 'Abi senin inşaatın üstüne bir çık, olmazsa yana ekle, veyahut şu kolonu kaldır, salon yaparsın; biz duymadık görmedik.' Hem de aleni ve apaçık şekilde bunları dediler. Ama ufak bir ricaları vardı: 'Yalnız senden ricam şu; bizim dernek, vakıf veyahut belediyenin ramazan iftar sofrası var, orayı bir fonla abi, sen gerisini bırak bize, gerisi çok kolay olacak.'
Belediye encümeni geldi; 'Abi takma kafanı, biz önümüzdeki günler imar affı çıkarıyoruz, sen inşaata devam et' diye diye onlarca imar affı çıkarıp ne ocaklar söndürdünüz.
Şehir merkezlerinde kıymetli arsalara senin ekiplerin, tabiri caizse çöktüler… Önce deprem toplama alanı adı altında, olmadı cami inşaatı adı altında.
Bütün bu olup bitenlerin müsebbibi gösterdiğin dış güçler geldi ve seni kısmen de olsa bu depremin altından kurtardı.
Evet deprem sonrası bayağı düşündüm… 21 yıldır ülkede iyi yapılan işler hep senin hanene yazıldı fakat ne kadar olumsuzluklar varsa ya dış güçlere aitti veyahut eski kirli ortaklarına aitti.
Çok bekledim, merak ettim… Depremi, kimin ile nasıl suçlayacağını. Fakat ne hikmetse suçlayacak kimseyi bulamadın. Suçlayacaktın muhtemelen… Allah'ın afetini ne dış güçlerin, ne seni kandıranların, ne muhalefetin ne de Kemal Kılıçdaroğlu'nun gücünün yetmeyeceğini görünce sustun.
Bu suskunluğun beni, bizleri düşünmeye sevk etti. Bu 21 yılı kafamızda müzakeresini yapma imkânı bulduk.
Ve şu sonuca vardım: Bu 21 yılda kandırılan sen ve çevren değil maalesef biz, bizler olmuşuz.
Dolayısıyla bu seçimde bize, bizlere hikâye anlatmanın manası da anlamı da yoktur.
21 yıl bize hep HAYAL sattın… Yeter bitti.
21 yıl bize RÜYA yaşattın…Yeter bitti.
Yeter artık ve artık bitsin bu kâbus…
Son - The End