Son bunalıma nasıl bakmalıyız?
Genel Kurmay Başkanı Orgeneral Işık Koşaner ve üç kuvvet komutanının birlikte istifa etmeleri, elbette çok önemlidir. Tarihimizde bir benzeri görülmeyen bu olayın derinliğinde, devletimizi ve milletimizi hayati derecede ilgilendiren iki temel meselenin yattığını düşünüyoruz. Kamuoyuna yansıyan açık bilgilere göre bu iki meseleyi şöylece özetleyebiliriz:
Birincisi, bundan sonra ordumuzun hiyerarşik yapısı, siyaset ordu ilişkileri, ülkemizin güvenlik, istikrar ve bütünlüğü nasıl etkilenecek? Nasıl bir yapılanma ortaya çıkacak?
İkincisi, siyasi iktidarın 8 yıldır sürdürdüğü, resmi-sivil bütün güç odakları üzerinde denetim kurmaya yönelik operasyonlarının sonuncusu gibi görünen bu olaydan sonra, ortaya nasıl bir Türkiye çıkacak? Anti-demokratik, tek ideolojik merkezli ve tek sesli bir Türkiye mi, yoksa demokrasinin kurum ve kurallarıyla işlediği, hukukun üstünlüğüne ve gerçekten kuvvetler ayrılığına dayanan uyumlu bir Türkiye mi?
***
Mete Handan bu yana ordumuzun, devletimizin ve milletimizin omurgasını teşkil ettiğini ve tılsımlı gücünü hiyerarşik yapıdan aldığını biliyoruz. Ne zaman ki bu yapıda bozulma olmuşsa, büyük sıkıntıların yaşandığı da görülmüştür. Osmanlı Cihan Devleti’nin son asrında bunun acı örnekleri çoktur. En dikkat çekici olanı, Balkan Savaşında başıbozuk Bulgar alayı karşısında, mevzilenen süvari alayı ve tümenimizin hezimete uğramasıdır. Orduya siyaset girmişti, komutanların partileri ayrıydı. Zaferin şerefini kendi partisine maletmek isteyen alay komutanı, tümene zamanında gerekli desteği vermemişti.
Bu olay bütün Balkanların kaybına yol açmıştır. Eğer ordunun hiyerarşik yapısı bozulur, devlet ve milletin ordusu olma şuurunun yerine parti siyaseti geçerse neler olabilir, işte size acı örneği.
Allah korusun böyle bir duruma sürüklenirsek, istikrar ve güvenlik daha da bozulur, yeni bölünme ve kamplaşmalar ortaya çıkar, ülkemizin bütünlüğü savunulamaz hale gelebilir.
Yine belirtelim ki; ordu ile polisin konumu ve yapısı apayrıdır. Bunun için birbirinin yerine ikamesi düşünülemez. Ordu-siyaset, polis-siyaset ilişkileri de böyledir.
Ordu elbette hükümetin denetimi altında çalışacaktır. Ama bu, ordunun kurum kimliği, iç siyasetin dışında kalması, kadroların belirlenmesinde, yetiştirilmesinde ve savaşa hazırlanmasında kendi kriterlerinin belirleyici olması, yapılanmasının mevzuat ve geleneklere göre ayarlanmasına mani teşkil etmemelidir. Bu işleyişin, hükümetle anlayışlı bir uyum içinde yürütülmesi şarttır. Kabul edilmeli ki, milletler ve devletler için ordunun konumu çok farklıdır. Kendi ordusuyla çekişen iktidar yanlıştadır.
***
İktidarın resmi-sivil bütün güç odakları üzerinde denetim kurma siyasetine gelince... Düşündüklerinden de hızlı bir gelişmenin yaşandığını söyleyebiliriz.
Örneklersek. İşe medyadan başlandı. Yandaş denilenlere ilaveten yeni yeni medya patronları türedi. Televizyon ve gazeteler el değiştirmeye başladı. Bir kısmı da çeşitli yöntemlerle iktidar yanlısı yapıldı. Böylece müthiş bir güç elde edildi. Askeri tabirle önce “hava kuvvetleri” hazırlanmış oldu.
DGM’ler feshedildi, özel yetkili ağır ceza mahkemeleri kuruldu. MGK Genel Sekreterliği işlevsiz hale getirildi. Valileri iktidarın valisi oldu. Kamu reformu, Mahalli idareler, Özel İdare, Kalkınma Ajansları, Kentsel Dönüşüm Projeleri, Köydes ve benzeri düzenlemelerle taşrada tam hakimiyet sağlandı. YÖK elde edildi. Bağımsız yargı; Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay, Danıştay yoluna konuldu. MİT, Merkez Bankası ve Bağımsız kuruluşlar kontrol altına alındı. Hasılı Futbol Federasyonundan bilmem nereye kadar pek çok yer halledildi. Asker iç, dış operasyonla belli bir noktaya getirildi.
Sivil muhalefet baskılandı. Kişiler evlerinde bile huzurla konuşamaz oldu. Yasalar değiştirildi, bölücü terör tepemize çıktı.
Devletin temel siyasi yapısına gelince; Cumhurbaşkanı, Başbakan ve Meclis aynı ellerde toplandı. Bu duruma bakıp, devlette bütünlük ve uyum sağlandı diyenler olabilir. Elbette bu çok önemli. Ama devlet organları ve kurumları arasında, her birinin hukukuna saygılı olarak, ahenkli ve uyumlu bir bütünlük sağlanmasıyla, bu organların tek elde, bir merkezde toplanması aynı şey olabilir mi? Bu yapıda insan hakları, demokrasi, hukuk ve birlik olamaz.
Bu tabloya, bir de milli devleti “çok ırklı ortaklık devletine” dönüştürme projesi açısından bakılırsa, acaba neler görülür?