Sömürülmek ve bilim
Sömürülmeye devam etmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Bu soruyu yalnız Türklere değil bütün İslam Dünyası’na soruyorum: Sömürülmeye devam etmek istiyor musunuz, istemiyor musunuz?
Batı şunu yapıyor, bunu yapıyor; şöyle ikiyüzlü, böyle çıkarcı gibi söylemleri bir yana bırakınız. Oryantalizm, pozitivizm, modernizm kavramları etrafında dönerek, onları küçümseyerek felsefeye bulaşmış yazılar yazmayı da bir kenara koyunuz. Atalarımız şöyle idi, şöyle medeniyetler meydana getirmişlerdi böbürlenmelerini de erteleyiniz. Ve eğer sömürülmeye devam etmek istemiyorsanız can alıcı soruyu sorunuz: Batı bugün (evet bugün), Türk ve İslam dünyasından farklı olarak neye sahip; ona, başkalarını sömürme imkânını veren hangi üstünlüğe sahip? Can alıcı soru budur. Şimdi yine “Batı üstün değil, manevi olarak çökmüş” gibi söylemlere de kalkışmayın. Şu anda kim kimi sömürüyor? İslam Dünyası mı Batı’yı sömürüyor? Elbette Batı, İslam Dünyası’nı sömürüyor ve her gün bunun örnekleriyle karşılaşıyoruz. Gerçek, acı fakat katı gerçek budur. Ve bu sömürme gücü elbette açık bir üstünlüğün delilidir. Batı’ya, kendi dışındakileri sömürme üstünlüğünü sağlayan temel saik de BİLİM’dir, o kadar.
O hâlde... Eğer sömürülmek istemiyorsanız Batı’nın yaptığını yapacak, bi-li-me sarılacaksınız; bilimde Batı’yı geçmeye çalışacaksınız. Bu işin başka yolu yoktur.
Bilim hiç kimsenin, hiçbir grup ve medeniyetin tekelinde değildir; evrenseldir ve hiçbir dogma kabul etmez. Evrendeki her varlık, her nesne, her hareket, her kavram bilimin konusudur; bilimin herhangi bir dalının konusu olmayan hiçbir varlık, hareket ve kavram yoktur. Bilim tozu da inceler, çölü de, denizi de. Bilim uçmayı da inceler, yüzmeyi de, koşmayı da. Bilim insan zihnini de inceler; karıncalardaki, kuşlardaki, yunuslardaki iletişimi de. Bilim kara delikleri de inceler, nebulaları da, karşı maddeyi de. Ve bilim toplum hareketlerini de, insan duygu ve davranışlarını da inceler. Sözün kısası evrende, bilimin sınırları dışında kalan hiçbir şey yoktur. Sadece bilimin, şu andaki imkân ve tekniklerle ulaşamadığı alanlar vardır o kadar.
Şimdi... Yukarıdaki son cümleye yapışır gibi olanları hissediyorum; “gördünüz mü bakın, demek ki bilimin de ulaşamadığı alanlar varmış.” Şu itirazı da hissediyorum: “Bilimin ulaşabildiği alanlar, ulaşamadığı alanların yanında solda sıfır.”
Tamam, tamam da... Bilimin ulaşamadığı alanlara ulaşabilecek başka bir yol var mı; başka bir teklifin var mı? Sezgi, manevi keşif, batıni ilim filan mı diyorsun? Haydi öyleyse, bu dediğin yollarla Batı’yı geç ve sömürülmekten kurtul bakalım. Yahut da birkaç asırdır, bu yollardan birini kullanarak Batı’yı geçebildin mi?
Ben bir Türk milliyetçisiyim ve üstelik Türkoloğum; Türklerin tarihte oynadıkları müstesna rolü, uzun asırlar dünyanın hâkim güçlerinden biri olduğunu elbette biliyorum. Fakat mesele bu değildir; mesele şu andaki durumumuzdur ve bir Türk milliyetçisi olarak elbette şu andaki durumumuzdan elem duyuyorum; tekrar dünyanın hâkim güçlerinden biri olmamızı istiyorum. Yani Türk milliyetçiliğinin temel hedefi olan “Türklüğü yükseltmek” ülküsünü taşıyorum. Sömürülmekten, Batı karşısında itilip kakılmaktan, ezilmekten kurtulmak ve kalkınmak istiyorum.
Mesele bu ülkünün, bu emelin nasıl gerçekleştirileceğidir. Bu, son zamanlarda kendilerine milliyetçi diyenlerde de gözlemlenen “bütün hayatı günah-sevap terazisine vurmak”la olmaz. Gözünüzü Batı’ya, Batı’nın bilim zihniyetine, bilim yöntemlerine çevireceksiniz. İlle dinden referans almak istiyorsanız Kur’an’a iyi bakınız. O da hep okumayı, düşünmeyi, araştırmayı emrediyor.