Soğuk siyasete de yansıdı
ABD başkentinde hava, geleneksel, yıl sonu konumuna girdi. Ciddi bir konu, ciddi bir sorun üzerine, kimse bu ara kafa patlatmıyor. Kış, kar, soğuk buz, Türkiye gibi, Okyanusun bu yüzünü de etkiledi.
Önce buradan haberler. Federal hükümeti kilitleyen bütçe krizi aşılmış gibi görünüyor. En azından bir yıl daha bu konu sorun değil. İkinci nokta, ABD Başkanı Obama’nın yürürlüğe soktuğu herkesin sigortalanması konusu. Bunda da sağlık sistemini düzenleyen bilgisayar sistemindeki arıza giderildi. Bu yıl bu sistemin de tam kapasite ile çalışması bekleniyor. İşsizlik rakamlarında azalma var. Oto sanayi son bir ay içinde yüzde 15’e yakın satış yaptı. Tüm bunlar ABD’nin ekonomik krizden çıktığını gösteriyor.
Söz Türkiye’ye gelince. Türkiye’de olaylar, hızlı gelişiyor. Balbay’ın çıkışı, iyi oldu olmasına da, biraz da Haberal gibi davranabilse. Zira karşı taraf arsız, her boş konuşma, karşı tarafa malzeme veriyor. Çetin Paşa’da, İlker Başbuğ’da olduğu gibi. Bence bu konuda Engin Alan, kalite ve ağırlığını sergiliyor.
Türk ekonomisine gelince; ölümden önceki, iyilik sürecini yaşıyor. Duymuşsunuzdur, hani ölümcül hastalar bir ölüm düzelmesi yaşar, aniden çok sağlıklı görünür, ertesi gün de göçer gider, kimse inanmaz, dün tam da iyileşmeye başlamıştı derken, kaybedersiniz. İşte ekonominin bugünkü hali, bana aynı onu hatırlatıyor. Aslında tüm kötü göstergeler ortada, ama ne politikacı, ne seçmen, ne de iş adamı, bu kötü gidişi kabullenmek ve önlem almak yanlısı değil. Bir umursamazlık anlamak mümkün değil.
Geçen yazımda, Suriye’de bizimkilerden destek alan radikal İslami güçleri, iktidar partisinin Türkiye’ye nasıl yerleştirdiği, bu duruma Batılı ülkelerin tepki gösterdiğini anlatmıştım. Ama sanmayın ki bu tepki, Türkiye’yi çok sevdikleri veya Türkiye’nin başına bir şey geleceğinden korktukları için değil, tehlikenin, kapılarına yaklaşmasını önlemek amaç. Biliyorsunuz hem Orta Doğu, hem de Afrika’dan AB ülkelerine gitmek isteyen kaçak göçmenler, Türk sahillerini kullanıyor. Her gün, batan ve boğulan mülteci haberleri izliyorsunuz.
Peki, AB Türkiye’ye son günlerde ne önerdi? Yakalanan göçmenleri geri almamızı. Bu nasıl ve ne biçim bir dinamit veya saatli bomba, ama kimse umursamıyor. Neymiş AB ülkelerine vize kolaylığı tanınacakmış. Kim gidecek AB ülkelerine; üç tane para babası. Onlar zaten gidiyor. Onlar gidecek diye başımıza başka bir iş açıyorlar. Yakın tarihi hiç incelediniz mi, Afgan savaşı sırasında Pakistan’a sığınan mültecilerin, Pakistan’ı ne hale getirdiğine hiç kafa patlattınız mı? Şimdilerde Suriye’den gelenlerin resmi sayısı, bir milyon olarak tahmin ediliyor. Bunu ikiyle çarpın, gerçek sayı aslında bu. Yani hiçbir yere gidemeyen Suriyeli, Afganlı, Pakistanlı, Iraklı göçmenleri, ülke savunması veya çocuklarım iyi okusun ya da yol yapılsın diye verdiğimiz vergilerle besleyeceğiz. İyi iş değil mi?
Sevgili okurum ben bu yazıyı yazarken Amerika’nın Sesi radyosu da ABD’nin Suriyeli muhalif gruplara yaptığı yardımı kestiğini anlatan bir haber yayınlıyordu. Aynı Irak savaşında Türkiye’ye kaçan Kürtler misali Tayyip Bey ve tayfasının memleketin geleceğini düşünmeme uğruna bomba elimizde patladı oluyor. Ama o kadar pişkinler ki hâlâ kalkıp sizlere maval okuyabiliyor, atılan kazıkları başarı olarak satabiliyor. Bugüne kadar ağızlarından bir kez Türküm lafı çıkmayan kişiler herhalde bir başka dili konuşuyorlar ama zavallı biz Türkler anlamıyoruz.
Türkiye’de Meclis kalitesi ortada. PKK yanlıları, Meclis’te bile artık arsızlık ve şımarıklığı ele almış durumda. Ağanın umurunda değil. O hâlâ bir şeye binsin bir şey sürsün derdinde. Meclis’te veliahtların bile saltanat aleyhine eleştiriye tahammülü olmadığı konuşuldu. Ama onlar demokrasiden başka fikirlere saygıdan söz edip dururlar.
Özetle; Ankara ile Washington arasındaki soğukluk mevsim sıcaklarının da altında. Kısa bir süre içinde de ısınacağa benzemiyor.