Şizofren iktidarın yanlış politikaları
AKP'nin on üç yıllık iktidarı, iç ve dış politik tavrı ile tam bir fiyaskonun iktidarı olmuştur. Bu politika sonrasında Türkiye, Orta Doğu bölgesinde tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar dışlanmış durumdadır.
Ermenistan ile "yüz yıllık tarihi sorunun tarihte kalması" amacıyla başlatılan Zürih görüşmeleri tam bir hezimetle sona erdi.
Kıbrıs'ta "çözümsüzlük çözüm değildir" denilerek Annan Planı'na "Yes Be Annem" sloganı altında verilen destek çözümü değil, hayal kırıklığı getirdi. AKP'nin Kıbrıs'ta Rumlara taviz vermede "bir adım önde olmak" stratejisi uyguladı. Sonuçta Türkiye, Kıbrıs konusunda daha olumsuz bir aşamaya geldi.
Orta Doğu'da "komşularla sıfır sorun" ilkesiyle başlatılan politika ise tam anlamıyla fiyaskodur. AKP, Cumhuriyet hükümetlerini "Türkiye'nin üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili" bir paradigma uygulamakla suçladı. Kendisi bölgede bütün komşularla dostluk temelinde bir politika uygulamaya koyduğunu açıklayarak harekete geçti. Herkesle dost olmayı amaçlarken bölgesinde dost olduğu ülke kalmadı.
İsrail ile Mavi Marmara ve Gazze olayları yüzünden, Mısır'la Sisi'nin darbesi; Suriye ile Esad'ın diktatörlüğü bu ülkelerle ilişkilerin sıfırlanmasına neden olmuştur. Irak'ta Türkiye'nin etkisi bugün 2002 yılının çok gerisindedir. AKP iktidarı Irak'ta muhatabını Barzani, Suriye'de ise Esad'a karşı savaşan ÖSO olarak belirlemiştir.
ABD'nin Orta Doğu'da başlattığı bölgesel dizayn politikasına BOP Eş Başkanlığı bağlamında iştirak edildi. Sonuç "Değerli Yalnızlık" olarak tecessüm etti.
Zamanın Dışişleri Bakanı olan Davutoğlu, "Orta Doğu'da Türkiye'nin izni olmadan yaprak kıpırdamaz" derken gelinen yer bunun tam aksini işaret etmektedir. Bugün Türkiye, Orta Doğu'da yaprak kımıldatamaz bir ülke haline gelmiştir.
Şu hale bakınız ki, Suriye iç savaşı çıktığında "Emevi Camii'nde namaz kılmaktan" söz edenler, Türkiye'ye 38 kilometre mesafedeki Süleyman Şah Türbesi'nden sandukayı sırtlanarak sınıra kaçırmak zorunda kalmışlardır.
AKP iktidarı dış politikada ifrattan tefrite savrulan bir sarkaç politikası izlerken iç politikadaki tutumu da benzer olmuştur.
AKP yetkililerinin yaptıkları açıklamaya göre Türkiye on üç yıllık AKP iktidarı döneminde cemaatin oluşturduğu paralel devlet tehdidiyle karşı karşıya gelmiştir.
O cemaatin lideri AKP ile birlikte anayasa referandumunda "mezardakilerin kalkarak oy kullanması" çağrısında bulunmuştu. Başbakan Erdoğan, o dönemler cemaatin liderinin Türkiye'ye dönmesi için adeta hasret ağıdı yakmıştı. Sonraları AKP hükümeti, cemaat lideri için kırmızı bülten çıkaracaktır!
Zamanın Başbakanı Erdoğan, cemaatle ilişkilendirilen Ergenekon/Balyoz davalarının önce savcısı olduğunu söylemiş ardından da bu davaların "kumpas" olduğunu savunmuştur. İşin aslı 17/25 Aralık'ta yolsuzluk ve rüşvet görüntüleri ortaya çıkınca AKP iktidarının kimyası da dengesi de bozulmuştur.
Olan biteni 'paralel bizi kandırdı... devletin derinliklerine sızdı', 'biz de yanıldık' diyerek geçiştirmek mümkün mü?
AKP iktidarı bir başka gaflet örneğini de "çözüm" denilen bölünme süreci sırasında göstermiştir. Bu süreçle gerçek paralel devlet yapılanması Türkiye'nin başına musallat edilmiştir.
Başbakan Erdoğan, önce çözüm süreci için 'baldıran zehri içmek gerekirse içeceğini' söylemiştir. Gelinen aşamada aynı Erdoğan, süreci 'buzdolabına koyduğunu' açıklamıştır. Süreci başlatırken iktidar halka terör örgütünün, 'silâhlarını bırakacağı, teröristlerin sınırın diğer yanına geçeceği, terörün sonlanacağı ve barışın geleceğinden' söz etmişti. Tam tersi gelişmeler yaşandı.
Süreç sonucunda yakılmış yıkılmış kent merkezleri, ateşe verilmiş araçlar, sıra sıra şehit cenazeleri, özerklik ilanları, öz savunma gücü oluşturma faaliyetleri ve ardından da güvenlikli bölge ilanları gelmiştir!
Yaşananların akıl, mantık ve siyaset bilimiyle kabili telif değildir. Sonuçlar 'ben en doğrusunu yaparım' dayatmasının ürünüdür. Ancak şizofren bir iktidarın şuursuz politikaları bu sonuçları doğurabilirdi. AKP iktidarı bunu başarmıştır!