Siz kim oluyorsunuz(!)
Mütareke İstanbul'u diye bir travma var bizim genlerimizde;
"İngiliz Yüksek Komiserliği" diye bir "kumpas" karargâhı, bir cinai şebeke var...
Ve "teslim olmuş bir hükümet"...
Ve "Allah'tan sonra"ki adanmışlık mercisi bu sömürge valileri olan bir "imparator"...
***
Bizim "milli hafıza"mız, ne zaman "hatırlayabilmeyi" başarsa;
"İngiliz komiserlerin hazırladığı idam listeleri" akar gözümüzün önünden...
Korkmuş bir sadrazamın zavallılığını kullanıp da "suçlu Türkler(!)"i mahkûm ettikleri sürgünler gelir aklımıza.
O ucu açık "dünyaya vaat etmiştiniz", "sorumluluktan kurtulamazsınız" dayakları sarayın boğaza nazır odalarında...
Ne zaman kendisini müstemleke valisi zanneden bir konsolosa, büyükelçiye filan rastlasak;
"La Fontain görmüş Türk gibi"; olması gerektiği gibi yani, ürperir, teyakkuz moduna geçeriz!
Fabl yazarını anımsatıyor ama arslan, eşek, kurt, tilki hikayeleri yerine "mütarekeye boyun eğmeyen Türklerin fişlemeleri" yer alıyordu bu istihbarat subayının "eserleri"nde genellikle!
H.A.D Hoyland'ı... Amiral Calthorpe'u... Webb'i... Rumbold'u görmüş gibi oluruz.
"Türk Mahkemeleri"ni nasıl azınlıkların kin terapi merkezine dönüştürdükleri, azınlıklara ait kurum ve kuruluşların -Bilal Şimşir'in tanımlamasıyla- nasıl "İngiliz Gestaposu gibi" çalıştırıldığı gerçeğine toslarız;
Korkarız!
Öyle ya bugün de azınlıkçılık, etnikçilik, mezhepçilik; kaşındıkça kanamaya müsait onca yara bere içinde sahiden de "Daha demokratik, adil bir Türkiye" için mi bu haddi aşan "ayar" girişimleri diye;
Ya hürriyet?
***
Biz ne zaman bir İngiliz parmağı, Fransız parmağı, Rus, Alman, Amerikan, İtalyan, Yunan parmağı yakalasak bir taşın altında;
"Halkın büyük çoğunluğunun duygularına tercüman oldukları için millî şehitlerimizin cenazelerine katılmak suçuyla jurnallenen tıbbiyelilerin, mülkiyelilerin, Harbiyeliler"in hazin akıbetleri kalbimizi sıkıştırır;
Haklarında verdikleri "bütün Türkler idam edilmelidir" emirlerini anımsarız;
"Vatanı savunmak" suçunun icadını, işgalcilere karşı!
"Her zaman İngiliz taraftarı olmuş ve Yüksek Komiserliğin bir işaretine göre harekete hazır" padişahın harekete geçtiği anları;
Ve boynu yağlı urgana geçmiş halde "Ecnebi devletlere yaranmak için beni asıyorlar. Eğer adalet buna diyorlarsa kahrolsun böyle adalet" diye feryat eden kaymakamlarımızı...
"Düşmanın eğlencesi olmamak için son dakikada intihar etmek fikrinde" olduklarından revolverlerine sarılıp yatan doktorlarımızı...
"Haksız yere memleketi işgal eden bir kuvveti karşılamadığı için" idam edilen valilerimizi...
Onların "vatanım yaşasın elbet bir gün gelir hesabı sorulur" haykırışlarını yüz yıl sonrasına...
Biraz miras, biraz vasiyet.
***
Tarihin tozlu rafları arasında çağın gerçeklerinden bihaber değiliz.
Biz ne zaman görevi "istihbarat"ın diplomatik tercümesiyle tanımlanan bir yabancı görmek burnu uzun; had sınırlarını aşmış da işlerimize karışmayı hak saymış;
Onların referanslarıyla, bir ülkeye, sadece bir yılda ne diye 40 milyar dolar akıtır onu sorarız mesela kendimize?
"Kıbrıs'ta Çözümsüzlük"ten, "Ermenistan ve Türkiye Vatandaşlarının Karşılıklı Algılama"sına, "Heybeliada Ruhban Okulu"ndan "Terörle Mücadele Kanunu"na; "Türkiye'de din, toplum ve siyaset" alanındaki dayatmalarıyla kaçan huzurumuzu ararız.
"Sivil toplumu güçlendirdikleri", "tabu yıkıcı sanat filmleri"yle girdikleri, "farklılıklarına rağmen benzerliklerini buldurmak için" diye yola çıkıp insanlarını birlikte yaşayamaz hale getirdikleri şehirlere bakar, yanarız. Toplumu "asker devlet"ten koparıp da nasıl "terörist örgüt"lere yem ettiklerinin resmidir çünkü hepsi!
Alparslan'ın imar seferberliğini "Ermenistan mucizesi" diye iç etmeleri; Gök Tanrı'ya ibadetin bengü taşlarını "Kürt vatanı(!)"na mal etmelerini!..
Ve masamızın üzerinde kocaman bir "mozaik" pasta dilimi;
Hiç hatırlamıyorum ömrümde böyle "acı çikolata" yediğimi!
***
Tayyip Erdoğan, adına takılmadan algılayabilirseniz Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanı çıkıp da "Siz kim oluyorsunuz" dediğinde;
Bundandır işte içimizin yağlarının erimesi!
-Lafla peynir gemisi yürümese bile...-
Bu milletin tercihlerini şekillendiren parametreleri anlamamakta ısrarla "olmaz böyle şey" diyenlere ithaf olsun;
Bal gibi olur çünkü!
Yargı bağımsız değil, hukuk intikam sopasına dönüştü filan hepsine eyvallah; ama bütün bu "sorun"lar bu millet eliyle çözülürse "sorun" olmaktan çıkarlar!