Siyasi taraf olarak YSK
Çeşitli konularda ülke sıralamalarının yapıldığı endeksler, özellikle de hukukla ilgili olanlar, pek ilgi çekici bulunmuyor. Sıralamada gerilememiz bile artık haberlere manşet olamıyor, çünkü şaşırtmıyor.
Oysa, ülke politikalarının netice olarak bizi ne seviyeye taşıdığını gösteriyor, bu endeksler. Üstelik, olayları eleştirdiğimizde siyasi yaklaşım gibi görünen yorumlarımızın bunun ötesinde bir anlam taşıdığını da ortaya çıkarıyor.
Mesela, 8 Aralık tarihinde güncellenen The World Justice Project Hukukun Üstünlüğü Endeksi''nin 140 ülkeyi sekiz ayrı başlıkla değerlendirdiği verilerine göre, Türkiye, hukukun üstünlüğünde, Meksika, Angola, Mali, Rusya, Özbekistan gibi ülkelerin dahi gerisinde 116. sırada yer alıyor.
"Hükümet yetkilerinin kısıtlanması" başlığında 135. sırada yer alıyor.
Peki bu iki veri bize ne söylüyor?
Listelere tersten bakalım:
Türkiye, 140 ülke arasında, hukukun üstünlüğünün korunmadığı veya en az korunduğu 24. ülke.
Türkiye, siyasal iktidarın yetkilerinin sınırlı olmadığı 5. ülke.
Özetle, Türkiye, yalnızca hukukun üstün olmadığı, iktidarın sınırlanmadığı bir ülke değil, bu olumsuzluklarda üstelik neredeyse bir de liste başı.
Siyasi değil, hukuki bir eleştiri
Tam da bu endeksin açıklanmasının üzerinden bir hafta geçmişken, Türkiye''de yargı, hükümetin veya mevcut sisteme daha uygun ifadesiyle Cumhurbaşkanının ve siyasi iktidarın lehine olacak şekilde hukuki aykırılıklar içeren bir karar verdi.
Bakınız, kararın verilmesinin ardından yazdığım bu ikinci yazıda da konunun siyasi boyutuyla ilgilenmiyorum. Israrla üzerinde durduğum şey, meselenin hukuki boyutu.
Türkiye''de yargı yürütmeyi denetim aracı olmaktan çıkmış, yargıya müdahale öylesine yerleşik bir hâl almış ki, yargı iktidarın destekleyicisi ve adeta önünü açarak hesapsız ilerleyebilmesini sağlar hale gelmiş durumda.
Hâkimlerin coğrafi teminatının olmaması yüzünden adil yargılanma hakkı çiğneniyor.
Siyasi eleştiri YSK''dan
Önümüzde ülkenin geleceği için önemli bir seçim var. Siyasi iktidarın sandıkla sınırlı olan demokrasi anlayışı dahi sorunlu. Zira, bir seçim yarışı var ama yarışmanın adil olduğunu söylemek oldukça güç.
Üstelik yarışmanın adil olmasından sorumlu olan kurul, muhalefetin önemli aktörlerinden İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu''nun hapis cezası aldığı bu hukuksuz davanın tarafı.
Bu da yetmezmiş gibi, söz konusu kurul olan YSK, kesinleşmemiş bu mahkeme kararının olası sonuçlarına dair yorumlarda bulunarak, konuya dair siyasi tartışma ortamının da tarafı haline geldi.
YSK''nın açıklaması ne misyonuna ne de görev tanımına uygun düşüyor. Üstelik, İstanbul seçimlerini iptal etmesiyle iyice sarsılan güvenilirliğini, daha da sorunlu hâle getiriyor.
Muhalefetin yargıyla engellenmesinin, seçim güvenliğinin YSK''nın duruşuyla lekelenmesinin tek nedeni, hukukun üstünlüğünün sağlanmaması ve bu sorunu bugün dert etmeyenlere de yarın lazım olacak şey, yine hukukun üstünlüğünün sağlanması.