Siyasete vicdani denetim şartı getirilmeli

Siyaset "her yolun mubah" olduğu bir alan olmaktan çıkarılıp, tez vakitte maddi-manevi, hukuki ve vicdani denetime açılmalı!

Zira siyasetçilerin genel hukuk ve ahlak normları doğrultusunda otokontrollerini sağlayamadıkları defalarca kanıtlandı.

***

Son birkaç günün popüler konusundan örneklendireyim;

Özelde Kemal Kılıçdaroğlu genelde CHP'yi "FETÖ"yle irtibatlandıracak bir yiğit aranıyor ya; hani nokta atışı, "konulu hedef" gösteriliyorlar "burasından tut, tut" der gibi...

Adil bir gözle bakın, neye dayandırıyorlar?

- 17-25 Aralık sürecinde ne diye "FETÖ ağzıyla" propaganda yapmış -ki hemen hatırlatayım söz konusu operasyonlardaki yolsuzluk iddialarını gündeme getirmek, gündemde tutmak "FETÖ ağzı"ndan kasıtları- .

- 17 Mayıs 2015'te Zaman gazetesini ziyaret etmiş.

İktidarın, 15 yılın 12-13 yılındaki hiçbir söylemi-eylemi, üstelik de şimdi suç hatta terör örgütü olduğunu söyledikleri bu yapıya "ne istedilerse vermiş" olmalarına rağmen "FETÖ"yle irtibatlandırılamamasını, Türkçe Olimpiyatları'nda düzülen onca övgüye, TBMM kürsüsünden aklama yarışına, gazete manşetlerine taşınan avukatlıklara rağmen o mahallede "siyasi ayak" bulunamamasını bir yana bırakıyorum...

Mevzu 17-25 Aralık operasyonlarından sonra, bu operasyonlarda ortaya konan iddiaları siyasi malzeme olarak kullanmak ise;

Hedef gösteriyor değilim ama azıcık dürüstlük gerekmez mi?

"Ver Bilal'i, al Hilal'i" diye meydanları gümbür gümbür inleten CHP lideri miydi?

O günün miting konuşmalarını açın izleyin, CHP'nin yürüttüğü kampanyadan çok mu farklıydı MHP'nin yürüttüğü sanki!

Yahut...

Kılıçdaroğlu'nun Zaman'ı ziyareti bir irtibat delili ise; MHP Genel Başkan yardımcıları ve İl Başkanı'nın Bugün'ü ziyareti ne?

Muhalefetin, aynı dönemde, AKP'ye karşı aynı söylem ve eylemi geliştirmiş iki kanadından birininkini, en hafif şekliyle "terör örgütüne destek" sayıp öbürününkini yokmuş varsaymak adil mi?

İktidarın olayları işine geldiği gibi okumalarına, bu tabloda, herkesten önce MHP'li siyasilerin "biz de oradaydık" diyerek karşı çıkması gerekmez mi?

***

GÜNÜN SORUSU

Millî Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, ÖSYM'nin üniversiteye yerleştirmede yaptığı ve binlerce gencin psikolojisini alt üst eden hatasıyla ilgili olarak "bir daha olmaması esastır" diyor; peki ya olan ne olacak? Binlerce çocuk travmalarıyla baş başa mı bırakılacak? Bunun bir bedeli, bir telafisi, tesellisi olmayacak mı yani?

***

"Üretilmiş delil" kumpası geri mi döndü?

Aylar yıllar boyunca, "FETÖ" olduğu iddia edilen yapının kuklası durumundaki polislerin, savcıların, hakimlerin ve elbette onların hınk deyicisi durumundaki linç medyasının mağdur ettiği askerlerin, akademisyenlerin, gazetecilerin, bilim adamlarının, STK temsilcilerinin, hukukçuların ve tamamının ailelerinin sessiz çığlıklarını duyurmaya çalıştık burada.

Şimdiyse...

O çığlıklara yol açan zulüm ittifakına ortak olmakla suçlananlar haykırıyor:

- İftira!

***

Türkiye Cumhuriyeti'nin "hukuk devleti" niteliğini koruması (aslında yeniden edinmesi) konusunda samimiysek, kulak vermek durumundayız onlara da. "Masumiyet karinesi" bunu gerektirir; aksi halde hiçbir farkımız kalmaz yıllarca "yargısız infaz"la suçladıklarımızla aramızda!

***

İşte bu minvalde bir "mağduriyet" iddiası daha; Uğur Arslan yazmış:

"Elazığ Sıkıyönetim Komutanı olarak atanan Abdülkerim Ünlü'nün, orduevindeki klimanın üzerine bıraktığı poşette ele geçirilen listede, bizim de isimlerimiz yazıyor diye tutuklandık.

İddianame 6,5 aydan sonra açıklandı. Darbeden yargılanıyoruz. Ancak hakkımızda darbeye karıştığımıza dair delil olmadığından, 59 kişi "FETÖ üyeliği"yle suçlanıyoruz.

Nasıl oldu anlamıyorum.

Dönemin Jandarma İstihbarat Şube Müdürü, delillere müdahale edildiğini söylüyor; dikkate alan yok. Oysa, mahkemenin izlettirdiği görüntüler de bu yönde; savcılıktan önce bir asker geliyor, delil dedikleri poşetle oynuyor ve müdahale ediyor.

Neymiş efendim, eski Kurmay Başkanı'ymış!

Ne işi var orada?..

Bizler, 10 Temmuz Dünya Hukuk Günü'ne rastlayan duruşmamızda, hakkında suçlu olduklarına dair hiçbir delil olmayanların tahliyesini beklerken, heyet sağlık sorunları olan 4 kişi dışındakilerin tutukluluğunun devamına karar verdi.

İlginçti..."

Bu insanlar sahiden de iddia ettikleri gibi haklarında hiçbir somut delil olmaksızın tutuluyorlarsa oralarda, "ilginç"in ötesinde "trajik" bir durum var ortada. Gözler "kim haklı"yı en kısa sürede ortaya çıkarmakla görevli yargıda.

Yazarın Diğer Yazıları