Sivas davası avukatlarından Ali Sarıgül anlattı ‘15 bin kişi 30 saat ortalıkta fink attı. Bizim zorlamamızla, birkaç sanık belirlendi’

Sivas davası avukatlarından Ali Sarıgül anlattı ‘15 bin kişi 30 saat ortalıkta fink attı. Bizim zorlamamızla, birkaç sanık belirlendi’

Sivas'ta 2 Temmuz 1993 tarihinde Pir Sultan Abdal Şenlikleri'ne katılan 33 aydın, sanatçı ve şair, kaldıkları Madımak Oteli'nin ateşe verilmesi sonucu yaşamını yitirdi.

Otelde ölenler arasında Behçet Aysan, Metin Altıok, Hasret Gültekin, Muhlis Akarsu, Nesimi Çimen, Asım Bezirci gibi tanınmış isimler vardı.

Olayın yaşandığı dönemde ülkeyi DYP-SHP koalisyon hükümeti yönetiyordu. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller ve Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, katliamın sorumlularını bulmak yerine olayı küçümseyen ve halkı suçlayan açıklamalar yaptılar.

Sivas Katliamı davası uzun yargılama sürecinin ardından zaman aşımına uğradı ve failler cezasız kaldı. Sosyal demokratların da katliamın arkasındaki gerçekleri ortaya çıkarmada yetersiz kaldığı görüldü.

sivas-katliami.png

Gerçek Gündem’den Filiz Gazi, Sivas davası avukatlarından Ali Sarıgül’e sordu hiç duymadıklarınızı kaleme aldı.

“TÜM TALEPLER REDDEDİLDİ”

“Sivas Davası” kitabı yazarlarından ve davanın avukatlarından Ali Sarıgül’le katliamla ilgili konuşulmayanları sorduk,

-Dönemin Valisi Ahmet Karabilgin'in, Emniyet Müdürü Doğukan Öner, İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, Kültür Bakanı Fikri Sağlar, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü mahkemede konuştular mı? Sizin dinlenmesi yönünde talep ettiğiniz insanlar kimdi?

-Emniyet Müdürü Doğukan Üner’den başka kimse dinlenmedi. En başta Erdal İnönü dinlensin diye talep ettik. Vali, Alay Komutanı, Emniyet Müdürü, Belediye Başkanı ve o dönem Başbakan olan Tansu Çiller’in dinlenmesini talep ettik. Tüm talepler reddedildi, lüzum görülmedi. Zaten bizim taleplerimiz dışında resen istenmesi gerekirdi. Talebimize bağlı olmaksızın bunların soruşturulması gerekiyordu.

-Bireysel olarak ulaşmak istediğiniz insanlar oldu mu?

O dönemin hükümet ortağı olan SHP kanadından bireysel taleplerimiz oldu. Yazılı olarak hiçbir şey yok, sözlü diyaloglardı. Hiçbir diyalogdan sonuç, yanıt alınamamıştır. Sadece o dönemde bir tek pozitif çaba olarak Murat Karayalçın yaralıların taşınması için helikopter talebimize dönüş yapmıştı.

Murat Bey, helikopterin oraya gidip dönmesi, yakıt ikmali olmadan mümkün değil demişti. Bireysel dostluklar dışında örgütsel anlamda hiçbir yapıdan pozitif yanıt gelmedi. Geldiyse de bize ulaşmadı.

DEVLETİN HÜKÜMET KONAĞINA SALDIRILDI, EMNİYET, VALİLİK BİRKAÇ KİŞİYİ DAĞITAMADI

-Ali Bey, bilmeyen okur için ya da hafızayı tazelemek maksadıyla hatırlatmak istiyorum. Sivas Katliamı, DYP – SHP döneminde gerçekleşti. Sosyal demokrat bir parti hükümete ortak. Başbakan yardımcısı Erdal İnönü. Fikri Sağlar o dönemin Kültür Bakanıydı. 2012 yılında Oral Çalışlar, Erdal İnönü'ye şu soruyu soruyor:

“Neden devlet güçleri 12 saat kuşatma altında olan bir otelin etrafındaki kalabalığı dağıtmadı ya da dağıtamadı? Her yere yetişen devlet, kocaman bir askeri alayın bulunduğu Sivas’ta şehir merkezindeki bir kuşatmayı kaldırıp katliamı engelleyemedi? Bunu hiç merak etmediniz mi?”

İnönü’nün yanıtı şu oluyor:

“Evet, ben de bu durumu merak ettim ve bir MİT yetkilisine sordum. Bana cevabı şu oldu: Bazen bazı hareketlerin (İslami hareketi kastediyor) gazını almak için onlar serbest bırakılır. Yapılan budur.”

Ne tesadüf ki, katliam tarihinde Spor İl Genel Müdürlüğü’nce ‘Hicret koşusu’ yapılıyor. 1978 Maraş Katliamı arifesinde Maraş’a Milli Piyango bileti satan kişilerin geldiği anlatılır. Şehre birilerinin getirilmesi Madımak’ta da hayata geçirilmiş.

Bir diğer tuhaflık. 1993’ten o döneme kadar Pir Sultan Abdal Şenlikleri Sivas'ın Banaz köyünde yapılırken o yıl şenlik şehre taşınıyor. Şenliği organize eden Sivas İl Kültür Müdürlüğü ve Pir Sultan Abdal Derneği olduğu bilinir. Az önce dediğim gibi dönemin Kültür Bakanı Fikri Sağlar.

Sağlar, konuyla ilgili röportaj talebimizi kabul etmedi. Bu örnekten yola çıkarak sormak istiyorum. Katliama ilişkin sorulara sosyal demokrat çevrenin yeterince dahil olmadığı söylenebilir mi?

-Mutlaka… Ben ve diğer arkadaşlarım, bu ‘tarafta’ olan herkes bu soruları onlarca kez sordu. Benim objektif olma şansım yok, tarafım çünkü. Taraf olduğunuzda daha sağlıklı düşünme yeteneğinizi kaybediyorsunuz ama tüm bunların dışında şu soruyu sormak gerekir:

On saat hükümet binasına saldırılıyor. Hadi diyelim Aziz Nesin ve diğerleri düşmandı ama Cuma namazı çıkışından sonra devletin hükümet konağına saldırılmıştı. Valiliğin ilk açıklaması basına yansımıştı. Vali’nin “Bir an bizi öldüreceklerini sandım” diye beyanı var. Vilayet binasının önünde sloganlar atıyorlar. Bunun üzerine o dönemin gazetecilerinin soruları üzerine Vali bu cevabı veriyor: “Bir an bizi öldüreceklerini sandım.”

Türkiye Cumhuriyeti devletinin Vali’si bunu diyor. Valilik önünde toplananlar kalabalık da değildi, daha azdı, nerdeyse birkaç kişi diyebileceğimiz… Bunları dağıtabilme yeteneği Emniyet Müdürlüğünde, Valilikte yoksa ortada gerçekten garip bir durum var. Yani buradan baktığınızda adamlar geldiler ve yaktılar. Vali, ‘Bizi öldüreceklerdi sandım’ dedikten sonra sıradan yurttaşların öldürülmesi çok büyük bir olay oldu.

Erdal Bey'in Oral Çalışlar’a verdiği cevapla konuşursak, o zaman devlet bir gücün gazını aldı.

madimak.jpg

‘SORACAĞINIZ HİÇBİR SORU DOSYAYA İNTİKAL ETMEDİ’

-Madımak Katliamı’ndan üç gün sonra 5 Temmuz'da Erzincan’da Başbağlar katliamı* yaşandı. Bu olay dava dosyasına girdi mi?

-Hayır. Hiç sorgulanmadı. Kim yaptı, eylem kimin? Bunlar sorulması gereken sorular ama soracağınız hiçbir soru bu dosyaya intikal etmedi.

-Katliamın yapıldığı köyün Sünni, ilerici bir köy olduğu söylenir.

-Bilmiyorum. Gitmedim, görmedim ama öyle söylenir. Ben de bu bilgiye sahibim. Yarısı Alevidir ya da kız alıp vermişlerdir. Komşu köydür falan filan… 35 köylünün bir sabah kurşuna dizilmesinin hiçbir akılcı açıklaması yeryüzünde olamaz. Hiçbir ideolojik gerekçe bunu yapmaz, yapamaz.

Ertesi sabah, bu saldırıyı PKK yaptı denir. Eğer yaptıysa açıklamalı. Yok eğer reddettiyse, ben değilim demeli. Çok zaman geçti üzerinden, unutmuş da olabilirim. O günlerin öfkesi ile oturup soru da sormamış olabiliriz.

‘MADIMAK, MAHKEMECE ADLİ BİR SUÇ OLARAK TELAKİ EDİLDİ’

-Mahkeme kimleri sanık olarak ortaya attı?

-Öncelikle bunun bir yargılama olduğunu hiç düşünmedim. 15 bin kişi 30 saat ortalıkta fink attı. Bunların arasından 100 kişiyi almak, ilkin 60’ına adam öldürme sonra devlet aleyhine cürüm diye telakki etmek, en sonunda 30’una hüküm vermek hiçbir reel, nesnel ölçüye tabi değil.

O dönemin teknolojik ölçüleri içinde kasetlerin çözümünde bilirkişilerle birlikte ben de bulundum. Sanık Ahmet dediğimizde bizim zorlamamızla, ‘evet sanık Ahmet’ diye birkaç sanık belirlendi.

Şöyle yapılıyordu bu işler: ‘Grup içinde görülemedi, tanınamadı.’ Bu şekilde özensizlikler oldu. En baştaki özensizlik, Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) diye Kayseri’ye gönderilip, görevsizlik verip, adiye bir suçmuş gibi telakki edilmesi. Bu bir özel çabaydı. Adli bir suç olarak telakki edildi: Adam öldürme.

Sivas Katliamı sanıklarından, firari Cafer Erçakmak, 2011’de Sivas’ta bağ evinde öldü. Devlet 20 yılda bu sanığı bulamadı ama sanık vefat ettiğinde Sivas’taydı.

Görüntülerde görünen, ön safta olan, tırmanan, kibrit dağıtan, gazı döken üç beş kişiye ceza verildi. Mahkeme bir örgütten bahsedemiyorsa, yönlendiren kimse ya da kimlerse belirlemesi gerekir. Az evvel dediğiniz gibi bir gün önce Hicret koşusunu şehirde düzenleyen kim? Bir gün önce dağıtılan bildiri kimin, kimlerin elinden çıkmış? Cevaplanması gereken çok soru var ama cevapların bulunamayacağı aslında Erdal Bey’in cevabı ile verilmiş.

Ne yazık tarih, insanların mezbahası. Yakarak, yıkarak, öldürerek geçiyor. Failler cezasız kalacaklarını bildikleri sürece böyle acı olayları yaşıyor olacağız.

sivas-katliami1.png

İlgili Haberler