24 Kasım Öğretmenler Günü, geleceğimizin mimarları olan öğretmenlerimize vefa sergilenmesinin yanı sıra eğitim öğretim alanının gözden geçirilmesine de fırsat sağlamalıdır.
Ülke sorunları üzerinde kafa yorarken, “Bütün yolların Roma’ya çıkması” gibi bütün sebep ve sonuçların temelinde eğitimin olduğunu görüp anlamadan işin özünü kavramak mümkün değildir. Bu temelde ana unsur ise öğretmendir. Öğretmen, hem eğitim sisteminin bir ürünü hem de uygulayıcısıdır. Devlet ve millet olarak bu iki unsuru bir arada dikkate almak bilincini canlı tutmak milli bir görev durumundadır.
II. Mahmut’tan bu yana insan yetiştirme maksatlı ele alınan öğretmen yetiştirme kurumlarının geldiğimiz noktadaki durumu hiç de iç açıcı görünmemektedir. Eğer öyle olmasaydı bu kadar kişilik sorunları sergileyen insan yığınları ile karşı karşıya kalmazdık. Milli eğitim sistemimizin şekillendirdiği “eğitilmiş insan” birikimlerimizin yüzde kaçı temel ortak paydalara yani asgari müştereklere sahiptir?
Eğitim ve öğretimin fabrikasyon misali tek tip insan yetiştirmesi gerektiğini de savunacak değilim. Ama ülke ve millet yapımızın boz bulanık hallere sürüklenmemesi için etrafında uzlaşılması kaçınılmaz değerlerin verilmesi ve yaşatılması da eğitimin hedeflerinden olmalı.
Eğitimde dünyadaki gelişmeler ve örneklerden yararlanılması, pedagojik gerçeklerden, yöntem analizlerinden, bilim verilerinden katkılara açık olunması zarurettir. Ancak hedeflerin milli olması şarttır. Ülkenin bütünlüğü, milletin birliği, sosyolojik temelli Türklük bilinci gibi hedefler söz konusu ortak paydalardan bazılarıdır. Böylesi temel ilkeler etrafında buluştuktan sonra sağlanacak özgür düşünce ortamlarının kaoslara dönüşmemesi engellenmiş olur. Bu cümleden olarak temel ortak paydalar etrafında öncelikle öğretmenlerin buluşturulması birinci dereceden bir ihtiyaçtır.
Milli eğitim tarihimizde özgün bir proje olan iş ve üretim eksenli Köy Enstitüleri, ideolojik sızmalar olduğu gerekçesiyle kapatılmıştır. Yapılacak olan, sapmaları düzelterek onları zamanın gerekleri ile uyumlu hale getirip yaşatmak olmalıydı.
Milli eğitimin sonraki aşamalarında ise bakanlığın arka odalarında konumlanmış “Amerikalı uzmanlar” olayı bir şehir efsanesi olmaktan çıkıp temel etkenlerden biri haline gelmiştir.
Milli Eğitim Bakanlığının şimdiki manzarasında yine bir başka projenin devreye girmiş olduğu, eğitimin “imamhatipleştirilmesi” yaygın söylemleri ile karşı karşıyayız. Ülkemizde imam ve hatip yetiştiren kurumların bir ihtiyaç olduğu konusunda sosyal mutabakat vardır. Ancak bir ülkede nasıl ki her şey mühendislikten, tıptan, teknolojiden ibaret değilse “ilahiyat”tan ibaret de değildir. Asıl hedef her alana ihtiyacı kadar eleman yetiştirmektir.
Eğer bu ülkenin okullarından bayrak, vatan, millet ve birlik kavramlarını tartışmaya açabilen –hatta değiştirme tekliflerinde bulunabilen- insanlar yetişebiliyorsa orada yani eğitimde arızalar var demektir. Eğer ülkemizde Müslümanlıkla Türklük birbiriyle çatışan değerler noktasına taşınabiliyorsa Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri su alıyor demektir.
24 Kasım Öğretmenler Günü aynı zamanda eğitim sistemimiz ve öğretmen profilimizin muhasebesinin yapıldığı bir zemin olmalıdır.