Ülkemizde geniş kitlelerin ekonomik durumunun kötüleşmesiyle, gayri memnunların çoğalıp açıktan sorgulamaya başlamasının iyice su yüzüne çıkardığı yönetim yetmezliğinin asıl sebebi ''''yeni sistem'''' yetmezliği nasıl aşılabilir? Kısaca ve kabaca değerlendirmeye ancak elverişli bu yazıda işin siyasi, sosyal ve hukuki boyutlarına bakacağız.
Siyaseten; Bir zorunluluk ya da gerekirlikten öte mevcut iktidarın ömrünü uzatma amacıyla yapılan anayasa değişikliği referandumdaki ''''hile-şaibe'''' tartışmaları bir yana kabul oranı ile yeni sistemin ''konsensus'' ölçüsünde benimsenmediği için daha başlangıçta yetersiz kalmıştır. Temel mutabakat metni olan anayasa yönetimde bir sistem değişikliği öngördüğünde toplumun en az 2/3 ünün onayıyla meşru sayılır. Bu yüzden TBMM''de anayasa değişikliği salt değil, nitelikli çoğunlukla ancak yapılabilir. Neredeyse başabaş oranlı bu geçiş ise toplumsal destekten yoksun kalmış ve yetersizlikle başlamıştır.
Sosyal açıdan; İçeriğin yeterince bilgilendirilmediği ve tarafların konuyu anlatma araç ve imkanlarında aşırı nispetsizlik hali, halkı doğrudan ilgilendiren yönetiminde olacak değişime ikna, hukuk sosyolojisi bakımından güdük kalmıştır. Demokrasinin oturduğu sacayağının üçüncüsü ''''özgür basın'''' olmayınca, toplum bu değişim tartışmasına katılamamıştır. Bu da değişimi geniş kitleye izah ile ikna ederek makulleştirme yerine, dayatmayla mecburlaştırmıştır.
Hukuki açıdan; Daha baştan fiili durumu hukukileştirmek gibi akıl, mantık ve hukuk dışı bir gerekçeyle işe başlanması siyasi tarihimize kara leke olarak geçmiştir, öyle kalacak ve anılacaktır. Çünkü her fiili durum hukukileştirilemez. Örneğin ülkemizde yaygın olan kan davalarını önlemek yerine suç olmaktan çıkarmak ne kadar aptalca bir düşünce ise bu da öyledir. Zira devlet-kamu evrensel ilkelere oturan hukuk düzeniyle kurulur ve yönetilir. Kan davasını önlemek için ''''hukukileştirme'''' yerine cezasını artırmıştır.
Sistemi-rejimi- değiştiren anayasa değişikliği toplumda tartışmaya açılmadan yasalaşmış ve referandum kampanyası hem araç ve imkan eşitsizliği hem de konuyla ilgisiz, inanç başta soyut değer sömürüsüne dayalı propaganda ile hayata geçirilmiştir. Yeni sistem hızlı işleyecek derken yavaşlamış, erkler ayrılığı getirecekken birliğe varmış, sonunda devlet yönetilemez hale gelmiştir. Bugün tüm alanlarda her boyutuyla yaşanan kötülüğün sebebi budur.
İşin iyi yanı bu sistemin sürdürülemezliğinin kısa sürede anlaşılmış ve kabullenilmiş olmasıdır. Toplumun çoğunluğu sistemden memnun değildir. Son anketlerin ortalamasına göre, ''Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'' % 38 oranında destek görürken, ''Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem'' isteyenler % 62 oluyor. Oysa bu ucube sisteme geçmemizi sağlayan Nisan- 2017 referandumunda % 51.4 evet, % 48.6 hayır demişti. Çok kısa süreli uygulaması bile halkın mutsuzluğuna neden oldu. Özellikle ekonomik açıdan canından bezdirdi.
Seçmendeki bu değişimin en büyük sebebi ekonominin kötü olmasıdır. Ekonomik verilerde neredeyse 2001 yılına dönüşen gerçek, hükumetin siyasal desteğini zayıflatmıştır. Bugün için seçmenin sadece % 27''si hükûmeti ekonomi alanında ''başarılı'' buluyor. İçinde AKP ne oy vermişlerin de olduğu, % 68''ü ise ''başarısız'' diyor. Kararsız % 5''lik kesiminde öncesinde iktidar seçmeni olduğu aşikardır.
Çözüm ne olmalıdır?
Bugün artık halkın talebine uygun olarak parlamenter sisteme dönüş konusunda muhalefetin tümü hemfikir. Önüne ne konulsa da işin esası parlamenter sistemdir. Ancak bu dönüşün zamanı içeriğinden çok daha önemlidir. İktidarı uzun süren tek partinin adeta devletleştiği, kurumların içinin boşaltıldığı, kuralsız bir ''defacto'' yönetim kadroları bir ''''düzeltme'''' harekatına muhtaçtır. Bunu -kısa bir dönem için- anayasal yetki bakımından güçlü mevcut sistemle yapmak kolay ve uygun olacaktır.
İyi kanun kötü uygulayıcı elinde kötü, kötü kanun iyi uygulayıcı elinde iyidir. Bu ucube sistemde dahi, çoğulcu demokrasiyi içselleştirip, erklerin ayrılığına, hukukun üstünlüğüne, yargı bağımsızlığına inanmış bir cumhurbaşkanın adil bir yönetim icrası mümkündü. Ama olmadı, olamadı. Hukuk şuurundan yoksun, devleti aile şirketi sanıp yapılan ve yaşanılanlarla bu aşama çoktan geçildi. Bir düzeltme harekatı artık zorunluluk haline gelmiştir.