Sıradaki parça aptallara gelsin!
İki yıldır bıktırırcasına yazıyoruz: “Bu süreç çözüm süreci değil, öncekinden daha kanlı bir aşamaya hazırlık sürecidir!..”
Böyle düşünenlerin sesi “Yoksa siz yeniden kan mı istiyorsunuz? Anaların ağlaması yetmedi mi?” gibi kurnazca şablonlarla bastırılmak istendi... Daha büyük tehlikenin ayak seslerini duyuranlara ‘Sevr paranoyası’yakıştırıldı, onlar ‘kandan beslenmek’le, ‘ölümlerden siyasî rant devşirmek’le suçlandı...
Oysa bu topraklarda kan görmek ve anaların ağlamasını istemek, teröristle başka başkentlerde aynı yatağa girip anlaşmak kadar alçaklıktır!.. ‘Ölümler olsa da bundan siyasî rant çıkarsak’ hesabı, Gazze’deki ve Rabia’daki kandan siyasî rant çıkarmayı ummak kadar şerefsizliktir!.. Anlaştık mı?
Sadece öngörmeye çalıştık... Türkiye yanarken bile, aynı saatlerde televizyonlarında hâlâ paralel hikâyeleriyle sorumluluklarını savuşturmaya çalışanlar, penguen belgesellerine rahmet okutanlar, futbol konuşanlar, toksin maddelerin vücuttan nasıl atılacağını tartışanlar gibi yapmak yerine, ülkenin felakete doğru sürüklendiğini vurgulamaya çabaladık...
***
“Biz geldik, inkâr ve asimilasyon politikalarını kaldırdık” diyordu Tayyip Erdoğan... Ve ilâve ediyordu tarihi tahrif ederek “Kürtlere kardeşim diyen ilk başbakan benim” !.. Zannediyordu ki veya halkın öyle zannetmesini istiyordu ki bütün mesele burada!.. Görmüştür şimdi mesele burada mıymış?
Ve Beşir Atalay... Sürecin mimarlarından... Yıllarca PKK’yı ayrı, Kürtleri ayrı tutmaya çalışan devlet politikasını bitirdi... PKK’nın baştan beri dillendirdiği ‘PKK halktır’ sloganına, “Öcalan Kürtlerin lideridir” açıklamasıyla pek güzel eşlik etti!.. PKK’nın KCK vasıtasıyla ‘halklaştırılması’ süreci, açılımın en bereketli alanını oluşturdu!..
Şimdi o KCK, kavuştuğu bir nevi dokunulmazlık ortamında şehir şehir, mahalle mahalle, okul okul örgütlenmesini tamamladı ve tek komutla bütün memleketi yangın yerine çevirebiliyor... Atalay’dan sonra göreve gelen ve ‘PKK sever’ lobilerin planlı biçimde mizah malzemesi yapmaya çalıştığı İdris Naim Şahin’in ‘açılım kurbanı’ olarak kellesi alınana dek KCK nefes alamaz hâle gelmiş, PKK terörünün üzerine hiç olmadığı kadar gidilmiş ve tarihinin en büyük bozgunu yaşatılmıştı... Aleyhte kampanyaların neden yapıldığı, görevden alındığı gün BDP’lilerin sevinç çığlıkları atıp, Şahin’i neden ‘Bu ülkenin başına gelmiş en büyük belâ’ ilân ettikleri, bugün çok daha iyi anlaşılıyor olmalı değil mi?
Ve Bekir Bozdağ, Yalçın Akdoğan, Efkan Ala... Bu projenin diğer mimarları ve yürütücüleri... Ayrıca ortaya çıkan belirtileri bastırmakla yükümlüydüler... PKK’nın yaptıklarını “Ne var ki bunda, abartmayın” tarzında önemsizleştirmekle, büyük olayları ise PKK’nın içine sızmış, çözüm sürecine karşı olan ‘Kötü PKK’lılar’a mâl etmekle görevli gibi davrandılar... Terörist heykeliyle ilgili ‘fiberglas’ savunması, Efkan Ala’nın çapını göstermeye yetiyordu zaten!..
***
Bu olaylar ‘bağıra bağıra’, haber vererek geldi... Bunu görmemek için ya siyasî kör, ya aklını siyasî liderinin emrine vermiş, ya işine gelmiş veyahut da liberal, radikal solcu, İslâmcı, ‘eski ülkücü’, ulusalcı fark etmez, ‘ütopik angut’ olmak yetiyordu...
Birçok İslâmcının programına çağırıp ağzı açık dinledikleri ‘Sırrı Abi’leri söylüyordu zaten... Kuzey Afrikalı göçmenlerin ve siyahların Paris’i yakmalarını hatırlatıyor, üstü kapalı tehdit ediyor ve bizimkiler de gülerek dinliyordu!..
1881’den çok daha önce başlamış bir problemi ‘Kemalist politikaların sonucu’ olarak açıklayıp, çözümü ‘yeniden Osmanlı’ iksiriyle sağlayacağını düşünen kafanın duvara çarptığı gündür bugün...
Ayıkmaları kolay değil... Yine doğru teşhis yerine ‘darbe, kaos, komplo’ edebiyatına başvuracaklardır... Çünkü bu beleşe iktidar sürme yöntemine iyi alıştılar...
Allah ülkemizi, hainler kadar, ‘içimizdeki beyinsizler’den, bakar körlerden ve vatan kavramına şahsî ikballeri kadar kıymet vermeyenlerden korusun...