"Sınırlı operasyon" iyi de, çok sınırlı
Türk Ordusu ağır kış şartlarına rağmen, ilerleyişini kahramanca sürdürüyor. Ağır silahlarla tahkim edilen bölücü terör unsurlarına çökertici darbe indiriliyor. Düne kadar, “Türk Ordusu buralara gelemez, gelirse mezar olur” diyen nankörler; içimizdeki “Orada bataklık var, tuzak var düşeriz ha” yaygaralarıyla korku tellallığı yapan hempaları derslerini aldı.
Bu gerçekler, bugüne kadar eli kolu bağlı tutulan ordumuzun moralini güçlendirdi, milletimizin maneviyatını yükseltip, güvenini tazeledi. Şehitler verdik, Allah rahmet eylesin. Dostlarımız sevindi, düşmanlarımız üzüldü, huysuzlanmaya başladı.
Bunlar iyi de, meselenin küçük bir kısmı. Çünkü, ihanetle mücadelede başarıya ulaşmak için topyekûn tedbir ve uygulama şart. Yani, hükümetin her an ve her safhada devrede olması; siyasi, diplomatik, psikolojik, idari, iktisadi, hukuki, adli vb. tedbirleri eşzamanlı ve kararlılıkla yürütmesi gereklidir. Malumdur ki, ülkemizin bütünlüğüne ve egemenliğine isyan eden kanlı terör tehdidi, milletlerarası boyutta; silahlandırılmış, siyasallaştırılmış, içeride ve dışarıda toplumu örümcek ağı gibi sarmış, uyuşturucu ve petrol başta her yolla büyük çapta mali kaynak sahibi yapılmış. Bu bir haçlı projesi. Ana karargah Erbil. Kısa ifadesiyle, BOP’un Irak’tan önce Türkiye’ye uygulanması.
Görüldüğü gibi vaziyet çok ciddi.
Peki iktidar nutuk çekmenin ötesinde, görevinin gereğini yapıyor mu? Maalesef ve asla. Hatta diyebiliriz ki tam tersi yapılıyor, taviz tedbir sanılıyor. Bunlar neler mi, örnekler verelim? Sonra da düşünelim.
-Geçen hafta Başbakan Erdoğan, TRT’nin bir kanalını tam gün “Kürtçe yayın için tahsis edeceğiz demedi mi? Anayasamız ” Devletin dili Türkçe “, TRT kanunu yayınlar ” Türkçe “ yapılır demiyor mu? Dünya hukuku, ” anadillerden “ yayın öğretim ve eğitimi kabul etmediği, devletimizin kuruluş esaslarına aykırı olduğu halde, bunda niçin ısrar ediliyor?
-TCK’da ” Etkin Pişmanlık “ adı altında sürekli af olduğu halde, TSK hainlerle mücadele ettiği sırada, teröristlerin daha yaygın şekilde affedilmesi için, yeni düzenlemelerden söz edilmesi, cephedeki askerin mi, yoksa hainlerin mi moralini yükseltiyor?
-AB ülkelerinde bile görülmeyen, yetersiz terörle mücadele yasalarının, ” özgürlük “ ve ” demokrasi “ istismarıyla, hâlâ düzeltilmemesi, kimin işine yarıyor?
- Bölücü terör unsurları; teröristbaşının resimleriyle, renkleriyle, flamalarıyla, medyasıyla, belediyeleriyle, partileriyle, baroları ve STÖ’yle meydanlarda; kamu düzenine, mala-cana açıktan saldırıyor. Pazar günü Diyarbakır meydanında, DTP’li milletvekilleri ve Belediye Başkanlarının öncülüğünde halk isyana teşvik edildi. Egemenliğimize ve bütünlüğümüze baş kaldırılıyor, ama önleyici tedbirler alınmıyor? Bunlar o meydanda nasıl toplanabiliyor? Bu ihanet gösterilerine kim izin veriyor? Yetersiz kalan polise, askeri birlikler niçin takviye olamıyor? TSK sınır ötesinde şehitler verirken, içeride devlete açıktan meydan okunması, bölücü ihaneti mi, yoksa meşru devlet güçlerini mi cesaretlendiriyor? Bütün bunlar halkın üzerinde nasıl bir tesir bırakıyor?
-Sözde ” Sivil Anayasa “ ile; Türk kimliğini kaldırıp, yerine örneği olmayan vatandaşlığı getirerek, çok kimlikli ve dilli bir devlet düzenine geçmek, bu ülkenin parçalanması ve egemenliğin yıkılması sonucunu doğurmaz mı?
Haçlıların ve PKK’ların bu istekleri, milletimizi bir bütün değil de, 36 parçalı etnik grup halinde görenler için normal sayılabilir. Ama Allah korusun, Irak’tan da beter olabiliriz.
Bu siyaset, 6 yıllık ABD-AB süreci ve 5 Kasım 2007 Bush mutabakatının ürünü. Bush’un açıkladığı; PKK’ya ” sınırlı operasyon “, Türkiye ” siyasi çözüm için adım atacak “, (af-iki kimlikli ve iki dilli devlet yapısı), ana karargah kukla devletle işbirliği. Açıklanmayan ise, İran, Türkmenler-Kerkük-Suriye-Lübnan-Filistin ve Afganistan konusu.
Sınırlı operasyon iyi ama, çok sınırlı.
Yüce Yaradan mukaddes Kitabımızda bize, ” Düşünün ve akledin “ diyor.