Şimdi dinli ve inançlı parti mi diyorlar?
MHP Grup Başkanvekili Yusuf Halaçoğlu, “Biz eğer Sayın Baykal’ı desteklemiş olsaydık, kamuoyuna şunlar yansıtılacaktı: AKP’nin tabiriyle ’Siz Baykal’ı seçtiniz, muhalif adı altında dinsiz, inançsız bir partinin adamını seçtirdiniz’diye yine bize yükleneceklerdi. Biz de kendi adayımızı ortaya koyduk. Madem muhalefetten birisi desteklenecekse Ekmeleddin İhsanoğlu’nu destekleselerdi. Yani aslında İsmet Yılmaz’ı seçtiren MHP değil CHP’dir” dedi!
* * *
Halaçoğlu, değerli bir bilim adamı ama bu konuşma kendisine hiç yakışmadı. Halaçoğlu, uzun yıllar Türk Tarih Kurumu Başkanlığı yaptı. Türk Tarih Kurumu da CHP gibi Atatürk’ün kurduğu bir kurumdur. AKP zihniyetine göre, cumhuriyetin bütün kurumları dinsiz, inançsızdır! Halaçoğlu, dinsiz bir kurumda niçin çalıştı acaba? Kendisi başkan olduğunda kurum dinli ve inançlı bir hale mi geldi?
Şimdi İsmet Yılmaz dinli, inançlı, Deniz Baykal dinsiz, inançsız mı oldu? Libya ve Suriye’de Müslümanları birbirine kırdıran AKP dinli, inançlı da Müslümanların barış içinde yaşamasını isteyen CHP dinsiz, inançsız mı oldu?
AKP’liler şimdi MHP için “dinli ve inançlı parti” mi diyor?
MHP, kararlarını AKP yaygarasının alacağı boyutlara göre mi alıyor.
* * *
Yoksa MHP’nin siyasi kararlarında ilk olarak İslâm dinine uygunluk mu aranıyor? Eğer böyleyse, Maide suresinin 54’üncü ayetine göre hareket etmeleri ve kınayanların kınamasından korkmamaları gerekirdi.
Şimdi AKP, Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanı sıfatıyla, Müslüman coğrafyayı ABD’ye peşkeş çeken AKP dinli ve inançlı mı oluyor?
Bir dine dayandıkları belli ama o din İslam değil?
Dolayısıyla MHP’nin, kararlarını, “AKP ne diyecek” diye bir süzgeçten geçirmesinin hiçbir mantığı yok!
Suriye’de AKP’nin desteğiyle Müslüman öldürmekle meşgul olan teröristlerin, AKP’nin kurduğu kamplarda eğitildiği ve ayrıca lojistik desteklerinin, silah ve mühimmat ihtiyaçlarının AKP tarafından karşılandığını dünyada bilmeyen kalmadı.
* * *
O halde meselenin İslâmiyetle hiçbir ilgisi yoktur!
Peki neyle ilgisi vardır?
MHP’nin hiçbir danışmaya lüzum görülmeksizin, bir kişinin kararıyla siyasi tutum belirlemesiyle ilgisi vardır. Üstelik o bir kişinin, kararları, kendisine gelen telefonlardan sonra verdiği de biliniyor. Tıpkı yayladaki bir çadırda gelen telefondan sonra “Seçim 3 Kasım 2002’de yapılacak” diye tebliğ edilen bir kararın uygulanması gibi..
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “3 Kasım’da seçim yapalım” diye Kocayayla açıklamasını yaptığı zaman MHP Başkanlık Divanı üyelerinin, MHP’li bakanların, milletvekillerinin bundan haberi yoktu. Zaten, Kocayayla’da Bahçeli’nin yanında bulunanlar hariç, bütün MHP yöneticileri, açıklamayı televizyonlardan duyduklarını beyan etti!
Hiçbir MHP yetkili kurulunda bu konu görüşülmedi, istişare edilmedi. Bahçeli, çeşitli uyarılara rağmen, kararını gözden geçirmedi. Oysa, “güvensizlik” sloganı ile seçim tartışmasını başlatan ve seçim isteyen Kemal Derviş’ten başkası değildi. Bahçeli, bu kararı ile Kemal Derviş’in, yani dış çevrelerin talebini yerine getirmiş olmadı mı? Sonuçta, “MHP’siz ve DSP’siz bir Meclis” elde edildi. 2 büyük ekonomik kriz ve 2 büyük deprem yaşanmasına rağmen, ekonomik göstergeler iyiye gitmeye başlamışken, iktidar AKP’ye teslim edildi.
Dolayısıyla kaynağı meçhul emir ve tebligatların savunmasını yapmak, Halaçoğlu’nun ve genelde MHP’nin itibarını düşürür. Ve bu tutumun Türk Milliyetçiliğiyle de hiçbir ilgisi yoktur.