Silmeye gücün yeter mi sanıyorsun "izlerini"
Adana'nın, son birkaç yıl içinde emniyetin hazırlık aşamasındayken yaptığı başarılı operasyonlar sayesinde eşiğinden döndüğü terör saldırısı bu defa durdurulamadı; Valilik önünde patlayan bombalı araç, canlar aldı.
Her şeyden önce, ölenlere rahmet, geride kalanlarına sabır, yaralılara acil şifa ve başta saldırıdan kıl payı kurtulduğu ifade edilen Vali Mustafa Demirtaş olmak üzere bütün Adana'ya geçmiş olsun diliyorum.
Ve sonra da…
Zaten en yalın, hamasetsiz, ağdasız haliyle de yeterince acı olan, yürek kanırtan bu tür hadiselerin aktarımında kullanılan "medya dili"ne dair iki çift laf etmek istiyorum.
***
Geçici yayın yasağı dolayısıyla ayrıntı verilemeyen Adana saldırısına dair -kanal fark etmeksizin- haber bültenlerinde en sık kulağıma çalınan cümle şuydu yine:
- Patlamanın izlerinin silinebilmesi için olay yerinde temizlik çalışmalarına başlandı.
Buyurun size, kendilerine "haberci" diyenlerin verdikleri "haber"den ne kadar bihaber olduklarının, haberi yaşamaktan ne kadar uzak olduklarının, yapaylıklarının kanıtı!
Koltuk döşemesine kahve, masa örtüsüne salça damlamış sanki; temizleyerek silinecekmiş izi?
Gün boyu önünden canlı yayın yaptığınız Valilik binası civarında denk geldiğiniz bir Adanalıyı çevirin, sorun bakalım:
- Patlamanın izi nerede?
Kaç kişi Valilik bahçesini işaret edecek?
Ve kaç kişi elini kalbine götürecek?
***
Yıkılmış duvar varsa inşa edilir; kolay. Kırılan camların yerine yenileri takılır. Sağa sola savrulan parçalanmış eşyalar kaldırılıp atılır. Kararan yerler boyanır. Yere düşen kan bile bol detejanlı suya karışır; akar gider…
"Patlamanın izi" onlarsa sahiden silinir, eyvallah da değil.
Dünkü patlamanın izi Adanalıların gözlerine yerleşen "korku";
Hadi "Allah'ın adamı" ya Adanalı 'korku'yu yediremez kendine belki, "endişe" koyalım ismini.
Öyle geniş bir şehrin bile çok yerinden duyulan o sesi silebilir misiniz kulaklarından Adanalıların; "izi" o çünkü dünkü saldırının…
Telefonlarına sarılıp da eşlerini, çocuklarını, anne-babalarını, kardeşlerini, dostlarını ararken "iyi misin" diye, "ya telefon açılmazsa" diye kapıldıkları telaşı unutturabilir misiniz; o dünün "izi"…
Bahçıvan Gökhan Aygül'ün 2 evladının yeni sıfatı dünün izi; "yetim"; silebilir misiniz?
Kadir Kırbaşçı'yla evlenmek için gün sayarken kuramadan yıkılan ocağı bir genç kızın; "iz" bu; nasıl silebilirsiniz; iki duyarlılık soslu haber cümlesiyle mi?
***
Zaten çok büyük acıları büyütmeye çalışırken küçültmeyin kendinizi milletin gözünde; ne hissettiklerine tercüman olamıyorsunuz madem insanların olanı "aktarın", anlamadığınız hislerini "anlatmaya" kalkışmayın.
BeşiktAŞK
Eğilmezsek yenilmeyiz.
Direnirsek diriliriz.
Vazgeçmezsek kazanırız.
İnanırsak başarırız.
Canı gönülden ise haykırışımız; sussak da duyulur sessiz çığlıklarımız.
***
Bu toplumun anlamaya muhtaç olduğu ne varsa 90 dakikada anlattın/öğrettin ya;
Teşekkürler Beşiktaş!
Çünkü biz ders almayan bir ülkeyiz
İnsan kulaklarına inanmıyor;
Anadolu Adliyesi 8. Ağır Ceza Mahkemesi salonunda, duruşmaya güvenlik güçleri nezaretinde gelen "tutuklu sanık", diğer "tutuklu sanığa" önceden hazırladığı "kesici aletle" saldırıyor. Salon kan revan; sanıklardan biri yaralanıyor, stajyer hakim boğuşma sırasında düşüp kafasını çarpıyor, tehditler havada uçuşuyor…
Normal olarak "bir tutuklu nasıl olabilir de mahkeme salonuna kesici alet nasıl sokabilir" diye sormak gerekir…
Lakin Şehit Savcı Mehmet Kiraz geliyor aklıma…
Anadolu Adliyesi'nde yaşanan ne ki!
Kiraz'ın, Çağlayan Adliyesi'nde makam odasında rehin alındığını, makam odasına kadar silahlı olarak girebilen teröristlerce şehit edildiğini hatırlıyorum.
Sormaya utanıyorum.
Acıyı bilen soruyor
15 Temmuz'dan sonra "mağdur" edildiklerini iddia eden ailelerin mektuplarına yer veriyorum ya zaman zaman…
"Geçmişte bu acıları yaşamış, yüreğinde hissetmiş bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak" yazmış ve "sorar mısınız" demiş Ercüment Şafak.
Sorusunu aktaralım:
"Bunu asla bir rövanş olarak düşünmüyorum ama bugün FETÖ denen örgüt ve dava ile beraber mağduriyet yaşayan şahıslar ve aileleri, "Ergenekon", "Balyoz", "Poyrazköy", "Oda TV" gibi davalarla mağdur edilenler ve ailelerinin acılarına dair ne düşünüyorlardı?"