Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Özcan YENİÇERİ
Özcan YENİÇERİ

Silivri, önyargı ve yargılamak

Silivri savcısının mütalaasını dinleyince, -nedendir bilmiyorum- ihtilal Fransa’sının aktörleri ve söylediklerini hatırladım. O günden bugüne adalet ve insanlık duygusunda çok da fazla bir değişiklik olmadığını düşündüm.
Zira önyargı, saplantı, taassup, nefret her zaman vardı ve hem yargıyı hem de insanlığı her zaman yanılgıya sevk etmiştir. Aşağıdaki örnekler bunu anlatır!
Bernard Shaw, “Jan Dark” adlı meşhur eserinde, kendi inançlarından farklı şeyler söylediği için, genç Jan Dark’ın şeytan ve kötülükle ifsat edilmiş olduğuna inanan, baş papazı şöyle tasvir eder;
“Baş papaz, genç kızın odun yığınları üzerinde cayır cayır yakılması için ateşli nutuklar çeker. Sonra yakılma sahnesiyle karşı karşıya gelir. Kör taassup ve saplantıyla verdiği mahkûmiyet kararının mantıki sonuçlarını, bizzat gözleriyle görüp, sağduyu ve mantığın uyarısıyla, yaptığı hatayı anlayınca müthiş bir pişmanlık duyar.”
Kör inançların, taassupların, ön yargıların ve temelsiz efsanelere dayanan karar ve kanaatlerin, insanı nasıl cinayete ve vahşete sürükleyebileceğinin tipik örneğini Shaw, bu ünlü eserinde verir.
Jan Dark’ın yakılmak üzere odun yığınları üzerine çıkarıldığını gördükten sonra pişmanlığını ve akılsızlığını baş papaz şöyle dile getir:
“Ben kötü bir şey kast etmemiştim. Ben bu işin nasıl olacağını düşünmemiştim... Ben aslında ne yapmakta olduğumu bilmiyormuşum... Eğer bilmiş olsaydım, onu gardiyanların elinden alıp kaçırırdım.
Dostlarım! Nasıl bir şey olduğunu bilemezsiniz. Onu gözlerinizle bizzat görmediniz. Bilmediğiniz şeyler hakkında konuşmak o kadar kolay oluyor ki.... Laflar ve kelimelerle çok defa kendinizi deliye çeviriyorsunuz. Kabaran hislerinizin yaktığı ateşe benzin dökmek hoşunuza gittiği için, kendinizi olmayacak günahlara sokuyorsunuz.”
Demoulins yazı masası başındayken Girondistler’in yargılanmasını öfkeyle ister de mahkeme salonunda kendisinin yargıç önüne çıkarttığı yirmi ikisi için ölüm hükmü verildiğini duyunca sapsarı olur, büyük bir şaşkınlıkla ve titreyerek salondan kaçar, “Hayır ben böyle kast etmemiştim” , der!
Binlerce felaket hükmünün altında imzası olan Robespierre, daha iki yıl önce istişare toplantısında ölüm cezasına karşı mücadele etmiş ve savaşı cinayetlerin en büyüğü diye nitelendirmiştir.
Danton, cinayet mahkemelerinin kurucusu olduğu halde, iç dünyasının bütün şaşkınlığıyla ve büyük bir ümitsizlikle: “Başkalarının başını giyotine göndermektense kendi başımı giyotine uzatayım” diye haykırmıştı.
Gazetesinde yayınladığı yazıyla üç bin kişinin kellesini isteyen Marat bile giyotine sırası gelince, onların her birini teker teker kurtarma çarelerini arar.
Fouche, kandan hiç hoşlanmaz. Bu soğukkanlı, dünya zevklerine hiç düşkün olmayan hesap ve fikir cambazı, kaplandan çok tilki olan bu adam, sinirlerini canlandırmak için kan kokusu aramaz. Sözleri ve gözdağı vermeleriyle müthiş kızmış görünüyor ama adam öldürme isteği, ya da iktidar öfkesiyle hiçbir zaman kimseyi idam ettirmiyor. Hümanistliğinden değil, içgüdüsünden ve kurnazlığından ötürü insan canına değer veriyor. Yeter ki kendi canı tehlikeye girmiş olmasın!
İleride kana susamış canavarlar diye anlatılacak bu gibiler, ceset kokusuyla başları dönen, gözü kanlı katillerin hepsi, adam öldürmenin her biçiminden nefret ederler, içten içe. Aslında hepsinin de istediği, politik rakiplerini idam tehdidiyle dizginlemektir. Fakat cinayetin tohumu, zorla fışkırır.
Giyotin lafları yalana çıkmış olmasın diye insanları giyotine göndermek gerekir. Bunun için de hükümler derinden verilir. İdamlar birbirini kovalar. Kanlı söz oyunuyla başlamış olan, insan başlarının hırsla üst üste yığılmasıyla sürdürülür.
Silivri, sözün değil adaletin bittiği yerdir!

Yazarın Diğer Yazıları