Sıkıyönetimden korkanlar kimler?
Bu soruyu hemen cevaplayalım: Sıkıyönetimden; başta bölücü terör örgütü ve yandaşları olmak üzere, Haçlı emperyalistler ve iş birlikçiler çok korkarlar. Çünkü, terör yok edilir, hesaplar bozulur. Aynen 1993-97'lerde olduğu gibi. Bu bilinen bir husustur; ancak tam olarak bilinmeyenler de vardır ve daha da önemlidir. Bunlar, sıkıyönetimi "zinhar, aklınıza bile getirmeyin" diyen AKP, CHP ve bazı yetkili yöneticilerdir. Neden korkuyorlar, anlatalım.
Malum, terör suç iken, bölücülük hak olamaz. Bu bakımdan; amaç olan bölücülükle, araç olan terör birbirinden ayrılamaz. Ülkeyi bölmek en büyük ihanet; terör ise en büyük vahşet ve insanlığa karşı işlenen en ağır suçtur.
Üzülerek ifade edelim ki 1998'de yenilen bölücü terör, 2003'ten itibaren toparlanarak kanlı eylemleri başlatmıştır. Yıllar içinde bir yandan şehit sayısı artarken, öbür yandan örgütle gizli olarak yapılan pazarlıklar sürdürülmüştür. Bu döneme baktığımızda, bölücülükle mücadele yapılmadığını, Temmuz 2015'e kadar anlık olanlar hariç, terörle mücadeleye girilmediğini, tespit edebiliriz. Neden mi? Söyleyelim:
13 yıldır iktidar olan Erdoğan diyor ki: "Türkiye Cumhuriyeti'nde 27 etnik grup yaşamakta. Bu 27 etnik grubun da varlıklarının tanınması gerekmektedir. 'Türkiye Türklerindir' gibi tezler yanlıştır. Türkiye, Türkiye'de yaşayan herkesindir." Burada; dili, dini, tarihi, kültürü, örf ve âdeti, vatanı, devleti, hatıraları, şarkısı-türküsü ... bir olan Türk Milleti gerçeği inkâr ediliyor, 80 milyon vatandaşımızın ortak adı Türk Milleti olamaz deniliyor. Türkiye etnisitelere ait çok ortaklı devlet olacaksa; bin yıldır kesintisiz olarak sürdürülen millî egemenliğimizin bunlar arasında paylaşılması gerekmeyecek mi? PKK/KCK da, bu görüşe dayanarak terör yapmıyor mu? Hukukumuz buna bölücülük diyerek suç sayıyor, ama yöneten zihniyet bunu "inkârcılık" ve "asimilasyon" olarak tanımlıyor ve kabul etmiyor. Anayasadan, Türk adının çıkarılması için bebek katili Öcalan ile İmralı'da mutabakata varılması, bu ortak görüşten kaynaklanmıyor mu?
Elbette bunlar sıkıyönetimden korkar... hem de çok korkar. Sıkıyönetim ilan edildiğinde, Anayasa, kanunlar ve uluslararası hukuka göre, bölücü terörle mücadele edilecektir. Sonra, bu yönetim bütün demokratik ülkelerde olduğu gibi ülke güvenliğini sağlayacak şekilde hazırlanmış; yetkileri, kadroları ve kurumlarıyla uzman bir yapıya sahiptir. En kısa zamanda, kanun hâkimiyetini sağlamaya muktedirdir. Sonunda, etnik temelde "özerklik" oyunuyla devletleşmek isteyen terörizm yenilecektir. Ancak sıkıyönetimi ABD, AB, İngiltere, İsrail, Yunanistan, Ermenistan gibi bilumum düşmanlar istemiyor. AKP de istemiyor!
Bunun delilleri de şöylece sıralanabilir:
1) PKK/KCK ile yapılan 2009 Habur, 2010 Oslo ve 2013 İmralı mutabakatının basına sızmasına kadar, bütün görüşmeler, Türk Milletinden ve Devletten gizli olarak yürütülmüştür.
2) 30 Ağustos 2015 resepsiyonunda Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel, "Çözüm sürecine ilişkin yol haritasını bilmiyoruz, o çalışmanın içinde yokuz. Kırmızı çizgilerimiz aşılırsa gerekeni söyleriz. Kırmızı çizgi, bölünmemek, bütünlük" dedi.
3) Orgeneral Özel'in, bu sözlerini değerlendiren AKP sözcüsü Atalay, "Yol haritamız henüz bitmedi. Bittiği zaman bütün kurumlarımızla paylaşılacak" dedi.
4) Davutoğlu, çözüm süreciyle ilgili "Tutumumuz, kamuoyunun bildiğinin çok ötesinde. Konuyu Genelkurmay Başkanımız da hem biliyor, hem takip ediyor" dedi.
Bu örnekleri biraz netleştirelim.
1) Genelkurmay Başkanı "bilmiyoruz" derken, resmi bilgi ve belgeleri kastediyor. Nitekim Atalay, "Yol haritamız henüz bitmedi. Bittiği zaman bütün kurumlarımızla paylaşılacak" demekle, Özel'i doğruluyor. Davutoğlu'nun beyanı, iki açıklamayla çeliştiği için ciddiye alınamaz.
2) Genelkurmay Başkanlığının "Çözüm süreci"nin hazırlanmasında bulunmaması, PKK ile yapılan anlaşmaların devletten gizlenmesi anlamına gelmiyor mu? PKK'nın bildiğini bütün düşmanlar da biliyor, ama Türk Devleti ve Türk Milleti bilmiyor. Çok anlamlı değil mi?
Sonuç: Sıkıyönetim ilan edilmediği sürece bölücü terörün biteceğini düşünmek hayaldir.