Ülkemizde sigortacılık uygulamaları oldukça çeşitlilik göstermekle ve teknik açıdan ileri düzeyde olmakla birlikte sigorta sektörü henüz istenen ekonomik büyüklüğe erişebilmiş değil. Sektör, toplam prim üretimi ile finansal sistem içinde %4,7, millî gelir içinde ise %1,6 gibi bir paya sahip. Bu oranlar gelişmekte olan piyasa ortalamalarının oldukça gerisinde.
Sektörün daha çok büyümesi gerektiği tüm paydaşların ortak düşüncesi, ancak bu yönde ufuk açıcı somut hedefler ortada yok. Millî gelirden aldığı pay bakımından uzun süredir yerinde sayan sektörü bir üst kulvara taşıyacak adımlar henüz atılabilmiş değil. Sigorta ve emeklilik şirketlerinin ortak örgütü Türkiye Sigorta Birliği (TSB) ile sektörün düzenleyici kuruluşu Sigortacılık ve Özel Emeklilik Düzenleme ve Denetleme Kurumu (SEDDK) sektörü büyütme konusunda çok istekli ve iddialı. Ancak bunun nasıl gerçekleştirileceği konusunda kamuoyu ile paylaşılan güncel bir program mevcut değil.
Esasen öncelikle, ülkemizde sigorta potansiyelini daha gerçekçi değerlendiren, mevcut fırsat ve tehditleri olduğu gibi ortaya koyan kapsamlı bir analize ihtiyaç var. “Ölçemediğin şeyi yönetemezsin” sözü, söylemek istediğimi özlü bir şekilde ifade ediyor. Ölçme işi aslında sigortacılığın özünde var olan bir kavram. Sigorta şirketi hesaplayabildiği ve sayısallaştırdığı riskler için uygun bir fiyat belirleyebilirse teminat verir. Aksi durumda teminat vermekten imtina eder. Her şey doğru bir hesaba ve analize dayanır. Buna karşın, görebildiğim kadarıyla bu tür bir yaklaşım, sektörün büyümesi ve gelişmesi yönünde ortaya konan çabalarda pek kullanılmıyor. Sözel değerlendirmelerin ötesinde gerçekçi sayısal analizlerle var olan potansiyeli detaylı değerlendirip yine sayısal hedefler ve o hedeflere ulaştıracak, zaman boyutunu da içeren, yani ne zaman hangi adımların atılacağını gösteren bir program ortaya konulabilmiş değil.
Bu genel tespiti yaptıktan sonra, 6 Şubat’ta meydana gelen üzücü Kahramanmaraş depremleri bağlamında da benzer bir tespiti yapabiliriz. On binlerce can kaybına ve yaralanmalara neden olan bu depremlerin fiziksel hasar ve ekonomik kayıp bakımından etkileri de yıkıcı olmuştur. Böylesi büyük bir olay vesilesiyle, hiç olmazsa ülkemizin kaçınılmaz gerçeği olan deprem özelinde sigortacılık bakımından detaylı bir inceleme ve değerlendirme yapılması ve bunun kamuoyuna açık bir rapora dönüştürülmesi iyi olmaz mıydı? Bildiğim kadarıyla kamuoyuna açık böyle bir rapor yok. Bu üzücü olay ve etkilenen bölge üzerinden giderek sigortacılıkta neleri doğru, neleri yanlış, neleri eksik yapmışız bakmak gerekmez miydi? Yoksa öğrenme, ders alıp iyileştirme ve ilerleme nasıl mümkün olacak?
***
Ülkemizde mevcut sigorta potansiyeli ve sigorta uygulamalarının etkileri, olması gerektiği şekilde ölçülmüyor. Deprem bölgesiyle devam edersek, bu sebeple, en basitinden açıklanan sigortalılık oranları maalesef gerçeği yansıtmıyor. Zira açıklamalara bakılırsa bu oranlar çok düşük değil. Ne var ki ödenen sigorta tazminat tutarları bu oranların çağrıştırdığı düzeyin oldukça altında. Doğal olarak insanın aklına bir ölçüm ve hesap hatası yapıldığı geliyor.
Şubat ayında depremin etkilediği 11 ilde zorunlu deprem sigortası sigortalılık oranı DASK’a göre etkilenen bölge bazında ortalama %50. Diğer sigorta ürünlerinde sigortalılık oranları ise sektör yetkililerine göre ortalama %17-%20 arasında değişiyor. Bu oranların ne kadar gerçeği yansıttığına bir daha bakmak gerek.
DASK verilerine göre 11 ilden oluşan bölgede şubat ayında 2 milyon 300 bin sigortalanabilir konut ve 1 milyon 147 bin sigortalı konut vardı. Buna mukabil Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 11 ili kapsayan hasar tespit çalışmasına göre toplam 5 milyon 646 bin bağımsız bölümden oluşan 2 milyon 31 binada inceleme yapılmış. DASK’ın 2 milyon 300 bin konut rakamı ile Bakanlığın inceleme yaptığı 5 milyon 646 bin bağımsız bölüm rakamı arasında muazzam bir fark var. Köylerdeki binalar ile tamamı ticari veya sınai amaçla kullanılan binalar zorunlu deprem sigortası kapsamı dışında kalıyor. Ancak yine de kapsam dışı kalan bu tür binaların sayısının, aradaki farkı açıklayacak kadar yüksek olması mümkün değil. DASK’ın toplam sigortalanabilir konut sayısını yanlış hesapladığı anlaşılıyor. Bu durumda bölgede toplam sigortalanabilir konut sayısı daha gerçekçi bir varsayımla yaklaşık 4 milyon kabul edilse, sigortalılık oranı da söylendiği gibi %50 değil %29 olur. Bina verilerinin depremden önce de mevcut olduğu düşünülürse, bu kadar basit bir hesapta bile hata yapılması endişe verici.
***
Yine deprem bağlamında bahsetmeden geçemeyeceğim diğer bir hesap hatası tazminat ödemelerine ilişkin. DASK tarafından Kahramanmaraş depremleri nedeniyle yaklaşık 30 milyar TL ödeme yapılmış. Bu oldukça iyi bir rakam, DASK’ın kuruluş amacına da uygun. Ancak bu ödemelerin detaylarına baktığımızda ortaya bir sorun çıkıyor: Eksik sigorta ve bu nedenle ağır hasarlı/yıkık binalar için yapılan yetersiz ödemeler. Ağır hasarlı/yıkık 105 bin 500 konut için DASK tarafından 18 milyar 760 bin TL ödeme yapılmış, yani konut başına 178 bin TL. Şaka değil, ödenen ortalama tazminat bu derece düşük. Peki neden? DASK’ın sigorta bedelinin hesaplanmasında kullandığı metrekare birim maliyetinin piyasaya göre oldukça düşük belirlenmesi yüzünden. Hasar gören poliçelerin büyük çoğunluğu 2022 yılında satın alınmış poliçeler. DASK 2022 yılı başından itibaren geçerli metrekare birim maliyetini 1.508 TL olarak belirlemiş ancak yüksek enflasyona rağmen uzun süre güncelleme yapmamış, poliçelerdeki sigorta bedelleri doğal olarak bunun üzerinden düşük hesaplanmış. Örnek olarak 100 metrekare bir evin sigorta bedeli (teminat tutarı) 150.800 TL (100 x 1.508) olarak belirlenmiş.
Metrekare birim maliyeti 25 Kasım 2022 tarihinde 3.016 TL olarak güncellenmiş ama sadece o tarihten sonra yapılan poliçeler için geçerli kalmış. İnşaat maliyetlerinin süper hızlı arttığı bir ortamda 3.016 TL rakamı da çok kısa zamanda güncelliğini yitirmiş. Buna karşın hem verilen teminat tutarını hem de fiyatı aynı şekilde arttırdığı için muhtemelen sigorta fiyatı artmasın diye bu rakamda 2023 yılında da hiçbir güncelleme yapılmamış. Oysaki isteğe bağlı deprem sigortasına konu binalar için 1 Ağustos 2023’te yürürlüğe giren düzenlemede, gecikmeli de olsa metrekare birim maliyeti 12 bin TL’ye yükseltilmiş. Her ikisi de betonarme binalar için öngörülen 3 bin TL ile 12 bin TL arasında muazzam fark var, tam 4 katı.
Hızla artan inşaat maliyetleri ve güncellenmeyen DASK tarifesi nedeniyle eksik sigorta sorunu bu sene yapılan zorunlu deprem sigortası poliçelerinde de maalesef devam ediyor. Allah korusun bir deprem olsa, ağır hasarlı binalar için sigorta teminatı yine piyasa maliyetlerini yansıtmayacak ve güncel rakamların çok altında kalacak.
DASK muhtemelen, fiyat artışının kamuoyundaki olası olumsuz etkisinden korkarak, sigorta bedeliyle birlikte fiyatı da artıracak bir güncelleme yapmaktansa düşük teminat vermeye razı olmuş. İyi mi yapmış? Bence bunun cevabı net olarak “hayır”. Sigorta algısına zarar verilmiş. Yeniden inşa bedeli en az bir milyon TL olan yıkılmış dairesi için ortalama 178 bin TL tazminat alan bir ev sahibine sigortanın faydasını bundan sonra nasıl anlatabiliriz?
Sözün özü; bu depremleri vesile yaparak sorunların üzerine daha farklı bir metotla gidilmeli, gerçeği gizleyen hesap hataları giderilmeli, sigortacılığın hızlı ve istikrarlı büyümesi için gerçekçi, uzun vadeli bir program hazırlanmalı.