Sigorta alışkanlığını nasıl geliştiririz? / Selim KADIOĞLU

Sigorta alışkanlığını nasıl geliştiririz? / Selim KADIOĞLU

Ülkemizde sigorta yaptırma alışkanlığı yeterince yerleşik değil. Sigortacılık ürünleri oldukça çeşitlilik göstermekle birlikte sigorta satın alma davranışı çoğu zaman trafik ve kasko sigortasının ötesine geçemiyor.

Bu sorunun çözümüne katkı olması bakımından sigorta sektörünce her yıl “sigortacılık haftası” adı altında çeşitli etkinlikler düzenleniyor, sorunlar masaya yatırılıyor, farkındalık oluşturuluyor ve sigorta bilinci artırılmaya çalışılıyor.

Geçtiğimiz hafta icra edilen 12. Sigorta Haftasında ana tema “afet riskleri ve sigorta” olarak belirlenmiş. Bu yıl yaşanan yıkıcı depremler dikkate alındığında oldukça isabetli bir seçim. Sigorta yaptırma kültürünün toplumda yerleşik hâle gelmesi için ne yapsak azdır. Çünkü kişilerin ve işletmelerin tehlikelere, belirsizliklere karşı korunması, maddi kayıpların telafisi ve ekonomik faaliyetlerin sürdürülebilirliği bakımından sigortanın çok önemli işlevleri var. Bu bağlamda her kesimin fikrine ve katkısına ihtiyaç var.

Sigorta haftası nedeniyle Türkiye Sigorta Birliği’nce düzenlenen Uluslararası Sigorta Zirvesinde, “afetlerin etkilerini azaltmada sigortacıların rolü” başlığı altında çeşitli yerli ve yabancı uzmanlar, yöneticiler hem durum tespiti yaptı hem de ne yapılması gerektiğini tekrar tekrar anlattı. Zaman zaman da toplumda sigortaya olan ilgisizlik şikâyet konusu edildi. Başkalarının şikâyeti bir yana, çözüm üretecek konumda bulunanların da şikâyetçiler arasına katılmasını biraz yadırgadım.

Yapılması gerekenleri uzun zamandır konuşuyoruz ancak işin icraya dökülmesi çok da kolay olmuyor. İyi çalışılmış ve ayakları yere basan bir programa, kamu ile özel sektör arasında güçlü bir iş birliğine, daha fazla kaynağa ve biraz da zamana ihtiyaç var. Hazırlanacak programda şu başlıların mutlaka yer alması gerekir: Sigorta eğitimi, zorunlu sigorta, prim teşviki, öz kaynakların artırılması, devletin rolünün netleştirilmesi. Bu başlıkları biraz açmakta fayda var.

Finansal okuryazarlığın artırılması, eğitimde sigorta ile ilgili konulara yer verilmesi ve sigorta bilincinin geliştirilmesi çokça dile getirilmekle birlikte bu konuda kayda değer bir ilerleme sağlanabilmiş değil. Her aşamada sigorta eğitimi şart. Risk yönetiminin önemi, sigortaya harcanan paranın boşa maliyet olmadığı, eşeğini sağlam kazığa bağlamanın nasıl olması gerektiği iyi anlatılmalı. Ancak belli bir yaştan sonra alışkanlıkların değiştirilmesi çok zor oluyor. Bu nedenle mutlaka çocuklara ve gençlere odaklanmalı, geleceği inşa etmeli.

Mevcut toplumsal alışkanlıkları değiştirmede zorunlu sigorta uygulamaları ve teşvikler daha hızlı sonuç verebilir. Nitekim dünyada gelişmiş sigorta piyasalarının çoğunun temelinde bu tür uygulamalar yer alıyor. Zorunluluk derken bunu ikiye ayırmak gerekir. Birincisi trafik sigortası gibi mağdur üçüncü tarafı koruyan sorumluluk sigortalarındaki zorunluluktur ve çok katı bir şekilde uygulanmalı ve denetlenmelidir.

İkincisi ise çeşitli iş ve işlemlerde şart olarak yapılması istenen ve o aşamada kontrol edilen, yaptıran kişinin kendi maddi varlıklarını koruyan zorunlu sigortadır. Buna örnek olarak su ve elektrik abonelik işlemleri ile tapu satış işlemlerinde istenen zorunlu deprem sigortasını ve kredilerle bağlantılı hayat, konut, ferdi kaza, kasko gibi sigortaları verebiliriz. Konutlarda deprem sigortası oranının yüksekliğinde bu zorunluluk uygulamasının çok kritik bir rolü olduğu aşikârdır. Bu tür zorunlu sigortaların sayısı kesinlikle artırılmalı. Ancak sigortanın içeriği amaca uygun ve fiyatı da riske göre makul olmalıdır. Zorunlu sigorta, ilgili işlem için zorlaştırıcı bir yük değil, risk yönetimi bakımından bir gerekliliktir. Konutlardakine benzer şekilde işletmeler için de özellikle depreme ve sele karşı zorunlu bir sigortanın hayata geçirilmesi büyük fayda sağlar.

Sigortanın doğrudan teşviki de zorunluluk gibi amaca daha çabuk ulaştıran bir yöntemdir. Ülkemizde işletmelere sağlanan çok çeşitli teşvikler içinde özel sigorta teşvikine hiç rastlamadım. Tüm işletmeler için, özellikle de KOBİ’ler için hayati öneme sahip sigortalarda, örneğin yangın, afet ve kar kaybı sigortalarında primin belli bir yüzdesini devletin üstlenmesi çok doğru bir teşvik yöntemi olur ve böyle bir teşvik sigortalılığı arttırmada muazzam bir katkı sağlar. Tarım sigortalarında devletin üreticilere sağladığı %50 prim desteği ve reasürans desteği olmasaydı, tarım sigortaları bugün kayda değer bir seviyede olmazdı. Bunun benzerini işletmelerimiz için de düşünmek gerek. Şubat depremlerinde varlıkları bir anda yok olan veya faaliyetini durdurmak zorunda kalan işletmelerin çokluğu bu konunun önemini çok iyi ortaya koymaktadır.

Diğer taraftan, sigorta sektörünün büyümek için daha fazla öz kaynağa ihtiyacı var. Sigortacıların bir tutum değişikliğine de gitmesi gerek. Bu ülkenin sorunlarını ancak yerli çözümlerle kalıcı olarak çözebiliriz. Kahramanmaraş depreminde sektörün ödediği hasarın %90’ından fazlası yurtdışı reasürans şirketlerinden geldi. Bu bir açıdan iyi bir haber, çünkü dışarıdan önemli bir kaynak girişi var. Diğer yandan bu husus sorunlu bir duruma da işaret ediyor. Özellikle afet risklerinde sigortacılarımız acente gibi davranıp riskin ve primin büyük kısmını dışarıya aktarıyor. Çünkü o risklerin altından kalkacak yeterli öz kaynağa sahip değiller. Sigorta şirketlerimizin sermayelerini güçlendirip yurtdışı reasürörlere bağımlılığını azaltması gerekir. Yoksa bu bağımlılık sürdüğü müddetçe reasürörler, ödedikleri tazminatı reasürans fiyatlarını yükselterek belli bir süre içinde geri alıyor.

Son olarak, özellikle afetler bağlamında devletin artık bir karar vermesi gerekir. Maddi kayıpların tazmin edilmesinde sigorta çözümünü mü odağa koyacak yoksa bu işi eskiden beri yapageldiği şekliyle devlet baba olarak kendisi mi yapacak? Hâlihazırda sigortanın yeri işin odağında değil. Bu çok kritik bir karar. Mevcut uygulamalardan vazgeçmek hiç de kolay değil. Bazı kurumların varlık sebebi bizatihi bu. Ancak bunun bu şekilde devam ettirilmesi de mümkün değil. Her büyük afet sonrası ek vergi toplayıp, yüksek faizle dış kaynak bulmamız gerekecek. Devlet mutlaka afetzedenin yardımına koşmalı. Ancak bunu yaparken sigortayı dışlayan, onun varlık sebebini zayıflatan bir yaklaşımla yapmamalı. Ayrıca devletin odağı denetim ve kuralların uygulanması olmalı, kaynaklarını da önleme ve hasar azaltma faaliyetleri için seferber etmeli.

Netice-i kelam, tüm zorluklara rağmen bu ülkede sigorta alışkanlığını geliştirmek ve sigortacılığı büyütmek mümkün. Bunun için biraz eski ezberlerin dışına çıkmalı, hesabı iyi yapmalı, daha çok kaynak ayırmalı, ayakları yere basan bir program ortaya koymalı, kamu-özel sektör iş birliğiyle kararlı adımlar atmalı.